Milyoner ve silahlı Usame bin Ladin
Amerika'nın bir numaralı arananı oldu. Cezire Kanalı 1998 yılının
sonlarında onunla bir görüşme gerçekleştirmişti. Şu an bütün dünya
Cezire'nin haberlerini takip eder hale geldikten sonra Batı'nın efsaneye
çevirdiği bu adam nasıl düşündüğünü anlamak için daha önce yayınladığı
röportajı yeniden dinleyicilerin istifadesine sunuyor. İşte Usame bin
Ladin'in kendisi konuşuyor: . - Usame
bin Ladin Kimdir? Ne istiyor?
- Usame bin Muhamed bin Avz bin Ladin, Allahu Teala Müslüman
ebeveynden (anne babadan) hicri 1377 yılında Arap yarımadasında, Riyad'ın
el-Melez mahallesinde dünyaya gelmesini ihsan buyurdu. Sonra yine Allahu
Teala doğumdan 6 ay sonra Medine-yi Münevvere'ye gitmemizi ihsan buyurdu.
Ömrümün geri kalan kısmını Medine, Cidde, Mekke arasında Hicaz'da
geçirdim. Babam Şeyh Muhammed bin Avz bin Ladin Hadramevt doğumlu.
Bilindiği gibi, iş için erken dönemlerde, 70 yıldan daha önce iş için
Hicaz'a gitmiş. Allahu Teala daha önce hiçbir inşaatçıyı şereflendirmediği
şeyle, Kabe'nin de bulunduğu Mescid'i Haram'ı inşa etmekle onu şereflendi.
Aynı zamanda Allahu Teala'nın fazlıyla Mescid-i Nebevi'nin de (Peygamber
Mescidi) -salat ve selamların en güzeli Peygamberimizin üzerine olsun-
inşasını gerçekleştirdi. Sonra Ürdün hükümetinin Kubbetu's-Sahra'nın
tadilatı için ihale açtığını duyunca mühendisleri topladı ve onlardan
karsız, sadece maliyeti ortaya koymalarını istedi. Ona 'Biz Allah'ın
izniyle projeye karla kefiliz' dediler. "Sadece maliyetle mahvolmayı
hedefliyorsunuz " dedi. Maliyet fiyatını koyduklarında şaşırdılar çünkü o
(Allah rahmet etsin), Allah'ın bu mescidine hizmetini yerine getirebilmek
için fiyatı maliyetin de altını çekti. Proje onda kaldı. -Allah rahmet
etsin- Allah'ın fazlıyla bazen bir günde her üç mescidde namaz kılıyordu.
Onun Suudi Arabistan'ın alt yapısını inşa edenlerden biri olduğu
gizlenmez. Bundan sonra Hicaz'da eğitim gördüm. Cidde, diğer adıyla Kral
Abdulaziz Üniversitesinde iktisat okudum. Ben on yaşlarındayken Allah
rahmet etsin babam vefat etti. İşte bu Usame bin Ladin'in özet hayatıdır.
- Peki ne istiyor? Her canlının hakkı olan şeyi istiyor, talep
ediyoruz. Topraklarımızın düşmanlardan, Amerikalılardan kurtulmasını talep
ediyoruz. Bu canlı kainatı Allahu Teala fıtri bir çabayla korumuştur. Her
hangi bir müdahalenin olmasını engelliyor. İşte kümes hayvanları. Bir
tavuk bile evine düşmanlık eden biri girdiğinde onunla mücadele ediyor.
Müslümanları, insani-beşeri kainatı bırak, bütün canlı kainatın hakkı olan
haklarımızı istiyoruz. İslam ülkelerine,
Peygamberimizin (sav) ilk kıblesi olan Mescidi Aksa başta olmak üzere
özellikle kutsallarımıza düşmanlık var. Sonra liderliğini ABD ve İsrail'in
yaptığı Yahudi Haçlı ittifakının düşmanlığı devam etti. Hatta Harameynin
ülkesini -La havle ve la kuvvete illa billah- ( Kuvvet ve kudret yalnız
Allah'ındır.) aldılar. Biz İslam ümmetini toprağını kurtarabilmesi, şer'i
yönetim ve ilayı kelimetullah ( Allah'ın adının yüceltilmesi) için Allah
yolunda cihada teşvike gayret ediyoruz.
MÜSLÜMAN VE ARAP DEVLETLERİNE AMERİKAN SALDIRILARI
KARŞISINDAKİ TAVRI
-Son olarak Irak'a Amerika-İngiltere ortak saldırısı
gerçekleşti. 1- Bu tür saldırıları nasıl karşılıyorsunuz? 2- Müslüman Arap
halkının tepkisini ve bu tür saldırıya direnme hususunda istenilen
seviyede olmayan yada Irak halkının beklentilerini karşılamayan resmi
tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz, tavrınız nedir?
- Allah'a hamd olsun…. Amerika ve İngiltere önderliğinde birkaç
gün önce Irak'a karşı gerçekleştirilen son saldırı, derin, önemli ve
tehlikeli anlamlar taşımaktadır. Biz burada maddi veya Irak'ta öldürülen
Müslüman kardeşlerimizin beşeri kayıplardan bahsetmiyoruz. Bu saldırının
delillerinden gerekçelerinden bahsediyoruz. Amerika, Irak'ı halkına,
Kürtlere karşı zehirli gaz kullanmakla itham etmektedir. Aynı şekilde
İran'a karşı kitlesel imha silahları kullanmakla suçlamaktadır. İnsanların
bu örtülü bakış açısına bir an durup bakması lazım. o zamanlarda Amerika
bu sözleri sarf etmiyordu. Tersine bölgedeki yandaşları ve işbirlikçileri
aracılığıyla bunları onaylıyordu. Ne zaman ki Irak bölgede kendi çıkarına
davranır oldu ve -Hz. Peygamberde olduğu gibi- Yahudi-İsrail'in
çıkarlarını tehdit eden bölgenin en büyük Arap gücü oldu, işte o zaman
bütün bunları kazımaya, Irak'la hesaplaştığını iddia etmeye başladı.
Amerika, "İsrail'in kitle imha silahları olduğu doğrudur. Fakat İsrail
bunları kullanmıyor, Irak ise kullandı" demektedir. Bu, aptalca, doğru
olmayan bir sözdür. Amerika'nın kendisi bu silahlara sahip ve Uzak
Doğu'daki halklara karşı Hiroşima ve Nagazaki'de kullanmıştır. Hem de
Japonlar teslim olmuşken ve II. Dünya savaşı bitmeye yüz tutmuşken.
Amerika, büyük-küçük, kadın-erkek, yaşlı-çocuk demeden herkesi bombalamada
ısrar etmiştir. Bugün İslam dünyasında herhangi bir ülkeye saldırılsa
gerçek saldırganın İsrail olduğunu hissetmemiz gerekir. Fakat insanların
uyanmasından, makamları için anlaştıkları yürürlükte yönetimlerin kitlesel
halk hareketleriyle düşmesinden, Müslümanların ve İslam'ın zaferinden
korku duyuluyor. Halkların duyguları Amerika'ya karşı bu derecede
uyuşturuldu. Yahudiler, Amerikalı ve İngiliz Hıristiyanlarına Irak'a
saldırmanın zorunluluğunu kabul ettirebildiler. Amerika kendisinin
planladığını, kendisinin hükmettiğini iddia ediyor. Fakat doğrusu
İsrail-Yahudi yönetimi Beyaz Saray'a sızmıştır. Savunma bakanının,
dışişleri bakanının, ulusal güvenlik kuruluşu cia'nın sorumlusunun Yahudi
olması ve üst düzey yetkililerinin Yahudi olmalarında açıkça görüldüğü
gibi.
Onlar, Hıristiyanları İslam
dünyasının kanadını kesmeye yönelttiler. Gerçekte hedef, Saddam Hüseyin
değildir. Gerçek hedef, Arap ve İslam dünyasında doğmuş güçlerdir. Irak
halkına da özellikle saldırdılar. Daha önce kimyevi fabrikası var
iddiasıyla Libya'ya ambargo uyguladıkları, Sudan'daki Şifa ilaç
fabrikasına saldırdıkları gibi. Buna dikkat etmek gerekir. Bu meselenin
çok bariz bir şekilde ortaya çıkardığı bir husus da, herhangi bir akıl
sahibinin yada Müslüman'ın Birleşmiş Milletlere müracaat etmemesi
gerektiğidir. Müslümanların bu küfür sisteminde yargılanma talepleri
kesinlikle şer'i değildir. Gayr-i müslimlerden de Kuzey Kore gibi akıl
sahiplerinin buraya müracaat etmemeleri gerektiğini de söylüyoruz.
Hüküm aleyhte olduğu zaman acı ve şiddetli darbeler vuran, hüküm lehte
olduğu zaman Amerika'nın veto hakkını kullandığı bir mahkemeye müracaat
eden bir akıl sahibi olabilir mi? Bir Müslüman ise asla müracaat
edemez çünkü bu imanla çelişir. Birleşmiş milletlerden ve birleşmiş
milletler kararlarından çokça bahsedenler, ya dinlerini anlamıyorlar yada
kendi boş, değersiz, ve vehmi emelleri uğuruna ümmeti uyuşturmak, zor
durumda bırakmak istiyorlar. Kuvvet ve Kudret yalnız allah'a
aittir.
- Irak'a ABD-İngiltere saldırısı sizce
direnen cemaatleri güçlendirecek ve popülerliğini arttıracak mı, yoksa bu
güçleri korkutacak, hizaya sokacak, ABD ve çıkarlarına karşı herhangi bir
askeri operasyondan korkar hale mi getirecek?
- Zaman,
özellikle bu saldırılardan sonra, Müslüman halkların bölge devletlerinin
bağımsız olmadıklarını anlama zamanıdır. Düşmanlarımız topraklarımızda,
denizlerimizde, hava sahamızda istedikleri gibi dolaşıyorlar. Kimseden
izin almadan saldırıyorlar. Özellikle bu sefer ABD ve İngiltere bu utanç
verici entrikaları için yanlarına kimseyi alamadılar. Var olan rejimlerin
ellerinde herhangi bir güç kalmadı. Ya bunlarla anlaşmalılar ya da bu açık
işgale karşı çıkacak güçten yoksunlar. Müslümanların özellikle sadık
alimlerden, samimi tüccarlardan, kabile ileri gelenlerinden ehlü'l-hal
ve'l-akd ve ehlu'r-Rey olanların ( Halden anlayan, uzlaşılabilir, akıl
sahipleri ) Allah yolunda hicret etmeleri, cihat bayrağını yükseltecek bir
mekan bulmaları ve ümmeti; dinlerini, dünyalarını korumaya teşvik etmeleri
gerekir. Filistin'deki kardeşlerimizin başına gelenlere itibar etmezlerse,
ki Filistinliler ziraatı -turunçgiller yetiştiriyor-, dokuma sanayi,
temizlik maddeleri üretimi ve çalışkanlığı ile meşhurdu, bugün ise bütün
topraklarından kovulmuş, sürülmüş vaziyetteler. Sonunda sömürgeci
Yahudi'nin yanında ücretli durumuna düştüler. Dilerseler Filistinlilerin
topraklarına girmelerine izin veriyorlar, dilerseler engelliyorlar.
İş tehlikeli, eğer hareket etmezsek 1
milyar 200 milyon Müslüman'ın kıblesi olan Beyti'l-Atik (Kabe)'e
saldıracaklar. İnsanlar ne zaman hareket edecek? Bu, büyük çaba sarf
etmeyi gerektirecek, büyük bir iştir. Fakat bu darbelerin İslami
hareketleri korkutacağını zanneden ancak vehmeder. Biz Müslümanlar olarak
ecelimizin annemizin karnından itibaren bilindiğine, sınırlandırıldığına,
ne ileri ne de geri gideceğine inanıyoruz. Rızklar ise Allah'ın elindedir.
Bu nefisleri Allah yaratmıştır. Malları Allah vermiş sonra Cennet
karşılığı satın almıştır. Öyleyse insanlar neden Din'e yardım için geri
kalırlar?
- Geçen yaz Amerika'nın Afganistan'a
birinci saldırısından sonra haber kaynaklarına sizin yada yakınlarınızın
bu saldırıya karşılık verileceğine dair açıklamaları yansıdı. Fakat
şimdiye kadar herhangi bir karşılık verilmedi ya da biz duymadık. Şu an
Afganistan'a yeni saldırılar gerçekleşmesi durumunda fiili bir karşılık,
saldırı görecek miyiz, bu fiili karşılık ne
olacak?
Bizim görevimiz, yapa
geldiğimiz gibi ümmeti Allah yolunda Amerika, İsrail ve işbirlikçilerine
karşı cihada teşvik etmektir. Bu çizgi üzerinde insanları teşvik etmeye
devam ediyoruz. Allah'ın yardımıyla son aylarda Amerikalıların Müslüman
beldelerden çıkarılması yönünde sahih(doğru), yönelimli, müjdeci halk
hareketleri gerçekleşti. Bizi kuşatan durumların çokluğu ve imkansızlık
sebebiyle, Afganistan harici harekete operasyonların yakından uygulanması
için, Allah'ın sayesiyle birçok kardeşimizle birlikte Haçlılara ve
Yahudilere Karşı Cihat amaçlı Evrensel İslami Cepheyi teşkil ettik. Bu
kardeşlerimizin çoğunun çalışmalarının yolunda gittiğine inanıyorum.
Ellerinde geniş hareket imkanı var. Allah'tan dinin zaferi, Amerikalı ve
Yahudilerden intikam için onların önlerini açmasını diliyorum.
- Bu Evrensel İslami Cephe'nin teşkilinin
üzerinden yada ilanının üzerinden 7-8 ay geçti. Şu ana kadar işaret
ettiğiniz açıklamadan yada geçen ay Host şehrinde tertiplediğiniz basın
toplantısından başka bir şey duymadık. Acaba bu cephenin fiilen donuk
olduğunu, operasyon yapmadığını mı düşünüyorsunuz?
- Hayır
donuk değil. Üyeleri çok sayıdaki ırklardan oluşuyor ve geniş hareket
kabiliyetine sahipler. Yaptıkları her şeyi açıklamak zorunda da değiller.
Dünyadaki büyük düşmana direniş ve ümmetin uyanması yolunda, bu geçen
aylar çok sayılmaz.
- Özellikle gelecek Ramazan
ayında olmak üzere sizin ve yardımcılarınızın körfez ülkelerinde
düzenleyeceğiniz saldırılara karşı Amerika, vatandaşlarını uyardı.
Amerikan vatandaşlarına yönelik bu uyarıların ciddiyeti nedir? Genel
olarak Amerikan vatandaşlarını mı hedefliyorsunuz yoksa körfezde yada
değişik İslam bölgelerinde var olan Amerikan güçlerini
mi?
- Bu haberi birkaç gün önce radyodan duyduğumda, kalbim sevinçle
doldu. Bu, Allah'ın izniyle ümmetin uyanışı için bir müjdedir. Bu tehdidin
ciddiyetine gelince, tehdit edeni tanısam bir şey söyleyebilirdim. Fakat
maalesef şu ana kadar bu mübarek gayreti gösteren tehditçiyi tanımadım.
Fakat onları başarılı kılması, kolaylık kapılarını açması, Amerikalıların
ve diğer kafirlerin aracılığıyla onların ödüllendirilmesi için Allah'a dua
ediyoruz. Geçmiş fetvadan bahsediyorsan o bizimdir. Kafirlerin
iddialarının aksine, dinimizde çeşitli ayrımlar vardır. Biz erkek, kadın,
çocuk, yaşlılar arasında ayrım yaparız. Elinde silah taşıyan savaşçı ile
bilgi toplayarak, saldırıları savunarak bizimle savaşa yardım eden birdir,
o da savaşçıdır. Fakat Müslümanlar arasında Usame sivilleri öldürmekle
tehdit ediyor diye yayıyorlar. Onlar Filistin'de kimi öldürüyorlar? Sadece
sivilleri değil, çocukları öldürüyorlar. Amerika basını tekeline almış ve
büyük medya gücüne dayanmıştır. İşine geldiği gibi ölçüp biçiyor. Hedef
-eğer Allah Müslümanlar için kolaylaştırırsa- doğrudan bizimle savaşan
yada saldırıları savunan bütün Amerikalı erkeklerdir. Sanırım
duymuşsunudur Amerikalıların ¾'ü Irak'a saldırı konusunda Clinton'u
destekliyor. Masumları öldürdükçe liderlerine desteği arttıran bir halk,
büyük vahşetler işledikçe başkanın popülerliğini arttıran bir halk, adi
bir halktır 'değer'in anlamını asla anlamaz.
-
Pentagon sağlığınızla ilgili bir rapor yayınladı. Pakistan istihbaratına
dayandırılarak bu raporda tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa duçar
olduğunuz ve fazla bir ömrünüzün kalmadığı zikredildi. Bu raporda ancak
5-6 ay yaşayabileceğiniz söyleniyor. Birincisi, bu raporun doğruluğu
nedir? İkincisi; bu şartlarda bu ve benzeri raporların yayınlanmasının
hedefi nedir, özellikle sizin ve yardımcılarınızın operasyon ihtimaline
karşı Amerikan vatandaşlarının uyarılmasından sonra?
-
Allah'a hamd olsun… Sağlık açısından Allah'a hamdü senalar olsun. Daima
şükrediyoruz. Allah'ın lutfuyla sağlığım gayet iyi. Görüyorsunuz biz, bu
dağlarda dondurucu soğuğa tahammül ediyoruz. Aynı şekilde yazın da
bölgenin sıcağına dayanabiliyoruz. Allah'ın izniyle bugüne kadar en önemli
hobim olan biniciliğe devam ettim. Durmaksızın atla 70 km yol
alabiliyorum. Sanırım bu dedikodular bize ilgi duyan, bize sempati
besleyen bazı Müslümanların maneviyatını bozmaya dönük. Belki de amaç,
Usame bir şey yapamayabilir şeklinde Amerikalıların korkusunu gidermektir.
Doğrusu iş, Usameyle alakalı değil. 1 milyar 200 milyon Müslümandan oluşan
bu ümmetin; necis, zorba hristiyan ve Yahudilere Beytü'l Atik'i (Kabeyi)
bırakmaları kesinlikle, asla mümkün değildir. Ümmet Allah'ın izniyle devam
etmektedir. Ve biz, onların cihadı sürdüreceklerine, Amerika ve
işbirlikçilerine Allah'ın izniyle acı darbeleri tattırmaya devam
ettireceklerine eminiz.
- Geçen Ağustos ayının
20'sinde Amerika'nın füze saldırısı gerçekleştiğinde siz bölgede (Host
şehrinde) bir toplantı düzenlemekteymişsiniz. Birincisi: Gerçekten bu
toplantıda mıydınız, yada böyle bir toplantı var mıydı? Diğer bir
mesele de komşu bir devlet tarafından -Pakistan kastediliyor- size
bombalamaya maruz kalmamanız için imkan dahilinde çabucak bölgeyi terk
etmenizi bildiren bir mesajın iletildiği söyleniyor. Pakistan'la ilişkiniz
nedir, onların tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Size saldırılması
hususunda Pakistan'ın ABD ile işbirliği yapacağını düşünüyor
musunuz?
- Allah'a hamd olsun… Amerikalılardaki bilgiler
yanlış bilgiler. Host'ta hiçbir zaman bulunmadım; Paktiya şehirlerinin
hiçbirinde bulunmadım. Bölgenin birkaç yüz kilometre uzağında
bulunuyordum. Bize ulaştığı söylenen bilgilere gelince; biz, Allahu
Teala'nın sayesinde Pakistan'da beklentilerimizin çok üzerinde bize
sempati duyan, yardım eden bir halk bulduk -Allah'ın kendilerinden kabul
buyurmasını temenni ediyoruz-. Allah yolunda Amerikan karşıtı cihat eden
dostlarımızdan, yardımcılarımızdan bilgiler ulaştı. Pakistan'da insanlar,
halk, Amerika'nın İslam ümmetine karşı kibirlenmesine karşı duydukları
öfkenin ölçüsünü açık bir şekilde gösterdiler. Pakistan'la ilgili
söylediklerinize gelince, Pakistan'da Amerika'ya karşı cihada, İslam'a
sempati duyan kanatlar var. Sayıları az olan kanat ise maalesef, ümmet
düşmanı Amerikalılarla yardımlaşmaya devam ediyor.
- Resmi düzeyi kastediyorsunuz?
- Hükümeti,
hükümet içindeki bir kanadı kastediyorum.
-
Bazı Arap ve yabancı gazetelere, Uzak Asya devleti tüccarlarından, yada
Sovyet artığı ülkelerden nükleer, kimyevi ve biyolojik silah edinmeye
çalıştığınız yönünde açıklamalar yer aldı. Bu haberlerin doğruluğu nedir?
Amerikan yönetimi yayınladığı raporda size yönelik 235 suçlamaya yer
veriyor ve sizi bu tür silahları elde etmeye çalışmakla suçluyor.
- Biz, daha önce belirttiğim gibi haklarımızı; düşmanlarımızın
İslam ülkelerinden çıkarılmasını ve üzerimizdeki kontrollerinin
kaldırılmasını talep ediyoruz. Bunun nefsi müdafaa olduğuna ve bütün
insanların bu hakka sahip olduklarına inanıyoruz. İsrail, yüzlerce nükleer
başlık ve yüzlerce nükleer bomba biriktirdiğinde; Haçlı Batı, büyük oranda
bu tür silahları kontrol ettiğinde bunu bir itham nedeni kabul etmiyoruz.
Bu bir haktır ve kimsenin bizi bu yönde suçlamasını kabul etmiyoruz. Bu,
bir adamı cesaretli, savaşçı, süvari diye suçlamanıza benziyor. Sen niçin
böylesin diyorsun. Bu suçlamayı ancak dengesiz, akılsız biri yapar. Bu bir
haktır. Allah'ın yardımıyla bu tür nükleer silahlara sahip olduğunda biz
Pakistan halkını destekledik, tebrik ettik. Bunun Müslümanların temel
haklarından biri olduğuna inanıyoruz. Amerika'nın bu tür yıpratıcı
suçlamalarını önemsemiyoruz.
- Yani bu, sizin
bu tür silahları elde etmek için çalıştığınız yönündeki suçlamaları kabul
ettiğiniz anlamına mı geliyor?
- Biz bu bir suçlama
değildir diyoruz. Müslümanların buna sahip olmaları bir gerekliliktir.
Amerika bugün Allah'ın yardımıyla Müslümanların bu tür silahlara sahip
olduğunu biliyor.
- Amerikan yönetiminin size
yönelttiği suçlamalar yada yargılanmanızla -kendi ifadeleriyle- ilgili
olarak terörizmle, terör örgütlerine destek vb. konularla irtibat
kuruluyor. Siz, farklı bir ülkede, bağımsız bir mahkemede bu tür
suçlamalarla yüzleşmeye, yargılanmaya hazır mısınız?
- Bu
mücadelede iki tarafın olduğunu söylüyorum; liderliğini Amerika, İngiltere
ve İsrail'in yaptığı Yahudi siyonizmiyle anlaşmalı evrensel haçlılar,
diğer taraf ise İslam dünyası. Birisi kutsallarımıza saldırıyor,
topraklarımıza giriyor, Müslümanların petrollerini gasp ediyor sonra,
Müslümanların direnişiyle karşılaştığında "Bunlar teröristtir" diyor. Bu
tür mücadelelerde bu, kabul edilemez bir şey. Bu, ya ahmaklıktır yada
başkalarını ahmak sanmaktır. Bütün gücümüzle bu tür işgale direnmenin,
aleyhimize kullanılan tüm yöntemlerin aynısıyla onları cezalandırmanın
şer'i bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz.
-
Fakat Taliban hükümeti bu devletlerin size yönelttiği ithamlar
çerçevesinde kesin bir delilin bulunması halinde sizin yargılanmanıza
çalışacağına hazır olduğunu ilan etti. Talibanın uyguladığı kanunlar ve
İslam şeriatı çerçevesinde yargılanmayı kabul eder
misiniz?
- Biz, Allah yolunda cihat etmek için
ülkelerimizden çıktık. Allah bu mübarek hicreti bize ihsan etti. İslam
şeriatıyla hükmetme çabası içinde olma isteğiyle yola çıktık. İslam
şeriatıyla yargılanmak bizim isteğimiz. Biz bunun için yola çıktık. Heva
ehlinin baskılarından uzak İslam şeriatını uygulayan mahkeme bizim
hedefimiz, bizim talebimizdir. Biz, her zaman davacı ve davalının olduğu
şeri mahkeme için hazırız. Fakat davacının
ABD olması durumunda biz de aynı şekilde İslam ülkelerinde yapıp ettiği
işlerin çoğu nedeniyle biz de ondan davacıyız. Fakat Amerikalılar -Allah
onları kahretsin- Talibandan beni istediklerinde şeri yargılamayı
reddettiler. "Biz yalnız Usame b. Ladin'i teslim etmenizi istiyoruz"
dediler. Kendi kulu ve köleleri olan ileri gelenlerle işbirliği
yapıyorlar. Allah'tan onları zelil etmesini diliyoruz.
DOĞU AFRİKA'DAKİ PATLAMALARLA İLGİSİ
-Doğu Afrika'da Nirobi ve Darüsselam'daki Amerikan
elçiliklerinde patlamalar meydana geldi. Pakistan'da tutuklanıp ABD ve
Kenya yönetimine teslim edilen Muhammed Sadık Humeyde'ye nispet edilen
itiraflar çerçevesinde bazı Pakistan ve uluslar arası gazetelerde size
suçlamalar yöneltildi. Buna göre Humeyde'ye emir verdiğiniz patlamaları
gerçekleştirmesini istediğinizi iddia etti. Bu patlamalar karşısında
konumunuz nedir? Muhammed Sadık Humeyde ile ilişkiniz nedir?
- O, Allah'ın izniyle bütün İslam dünyasındaki Müslümanları
sevince boğdu. Uluslar arası medya ve gazeteler takip edildiğinde
Amerika'ya saldırının sempatiyle karşılandığı görülür. Fakat insanlar bu
ülkelerin masum insanlarının ölmesine üzüldüler. İslam dünyasını şiddetli
sevinç ve neşe dalgasının kapladığı açıktır. Çünkü onlar Amerikalı
Yahudilerin Müslümanları küçük düşürmede ve zorlamada çok ileri gittiğini
düşünüyorlar. Ve halk kendilerini savunma yada din için intikam hususunda
İslam ülkelerini harekete geçirmede aciz kaldı. Bu tür işler, kelleleri
koltuklarında Allah'ın rızasını arayan gençlerin saf, halk tarafından
benimsenen tepkileridir. Ben bu yüce insanlara saygı ve şerefle
bakıyorum. Çünkü bu insanlar Doğu Afrika'daki, Riyad'daki ve benzeri
yerlerdeki patlamalarla ümmetin alnındaki lekeyi temizlediler.
Filistin'deki aslan parçası kardeşlerimiz Yahudi'ye mümin izzetinin nasıl
olduğuna, imanın nasıl olduğuna dair büyük ders verdiler. Fakat maalesef
Filistin'deki bu cüretli operasyonlardan sonra evrensel küfür toplandı.
Üzücü olanı Mısır'da Kenan topraklarında toplanmalarıydı. Bölgedeki
işbirlikçi Arap yöneticilerle toplandılar. Yarım yüzyıldan fazladır
ümmetle dalga geçtikten sonra krallar, başkanlarla toplandılar. "Filistin
sorunu görüşüldü" dediler. Yarım yüzyıl geçtikten sonra resim daha
netleşiyor. Onlar Filistin'deki mücahitleri yardımsız bırakmak için
geldiler. Onlar kardeşleri, babaları öldürülen, hapsedilen, işkence
edilen, baskı uygulanan, dinlerini savunan, küfrü temizlemek isteyen aslan
parçalarını mahkum etmek için geldiler. "Sorunlardan açık olanı açıklamak"
dendiği gibi. Amerika ve Yahudilerin çıkarı için uygulanan bu alay, bu
apaçık işbirliğinden sonra insanlar ne bekler anlamıyorum.
-Evet ama, ABD sizin bu operasyonlara karıştığınıza dair
elinde delil olduğunu ve bu kanaatte olduğunu söylüyor. Şu an deliller
ortaya konulmamasına, tahkikatın sürmesine rağmen sizin cemaatinizden yada
yardımcılarınızdan birinin Amerikan gizli servisine operasyonlarla hatta
Dünya Ticaret Merkezinin bombalanmasıyla (ilk bombalanma) ilgili sizin ve
örgütünüzle ilgili birçok şey itiraf ettiği söyleniyor.
- Amerika'nın iddiaları çok. Fakat -doğruluğunu kabul etsek
bile- bu bizi hiçbir şekilde ilgilendirmez. Onlar ülkemizi işgal eden
evrensel küfre direniyorlar. Niye kızıyorlar. Amerika insanlara
saldırıyor ve insanlar direndiğinde kızıyor. Buna rağmen iddiaları
yalan. Eğer benim bu tür şeylere teşvik ettiğimi kast ediyorlarsa bunu
zaten açıkça itiraf ediyorum. Her zaman ümmeti cihada teşvik eden
fetvayı onaylayanlardan biriyim. Kaç senedir teşvik ediyoruz. Riyad'da
öldürülen ve şehit saydığımız Abdulaziz Muzem kardeş başta olmak üzere
Allah'ın izniyle birçok insan davetimize icabet etti. Allah'tan başka
hiçbir güç yoktur. Maslah Şamrani, Riyaz Haciri Allah'tan onları ve
cümlesini kabul etmesini niyaz ediyorum. Kardeş Halid Said ve diğerleri
soruşturma esnasında zikrettiğimiz bazı açıklama ve beyanlarımızdan
etkilendiklerini kabul ettiler. İşgalci Amerikalılara karşı cihadın
gerekliliğine dair ilim ehlinin fetvasını naklettik. Daha önce söylediğim
gibi saldırgana direnmenin neresi hata? Bu bütün milletlerin tabiatının
bir parçasıdır. Budistler, Kuzey Koreliler, Vietnamlılar da Amerikalıları
öldürdüler. Bu meşru bir haktır. Hangi hakla Müslüman Arap medyası
insanların en hayırlısı Hz. Muhammed'i rehber edinmiş ve ona uymuş
mücahitlere saldırır. Ki Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur.
"Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki Allah yolunda savaşıp
öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi sonra tekrar savaşıp
öldürülmeyi şiddetle arzularım." Allah yolunda savaşırkenki dileğimiz
budur. Daha önce batı medyasının bazı organlarına söylediğim gibi
katılmamış olsak bile Riyad'da Amerikalıların öldürülmesi büyüleyici ve
büyük bir şereftir. Bu toptan yalan bir ithamdır. Eğer teşvikimizle
irtibat kast ediliyorsa ben Müslüman alimlerden ve kardeşlerin birçoğuyla
birlikte ümmeti cihada teşvik ettim.
-Muhammed
Sadık Huveyde sizin kamplarınızda eğitildiğini ve sizinle kişisel
bağlantısı olduğunu iddia etti. Bu iddiaların doğruluğu nedir? Yada bazı
medya kuruluşlarının ona nispet ettikleri sözlerin?
- Onu
Allah'ın bize lutfettiği Afganistan'daki cihat kamplarından tanıyorum.
Sovyetler Birliğine karşı cihada katılmıştık. O kamplarda çoğu Arap
ülkelerden olmak üzere İslam dünyasında on beş binden fazla genç eğitim
gördü. Fakat benim onu bu patlamalarla yükümlü tuttuğum söylentilerine
gelince bunun Amerika hükümeti tarafından uydurulmuş bir yalan olduğuna
kesinlikle inanıyorum. Ellerinde hiçbir delil yok. Hüveyde kardeşin
böyle dediğini farz etsek bile işkence altında kendisinden bu itiraflar
alınmıştır. Pakistan'da ve Doğu Afrika'da işkence yöntemlerinin
gizlenmediği gibi.
- Fakat Muhammed Sadık
Hüveyde sizin Peşaver'de 1989 yılında Şeyh Abdullah Azzam'ın öldürülmesi
için kendisine emir verdiğinizi de iddia etti. Afganistan'daki Arap
mücahitlerin -Afgan Araplarının- yönetimi üzerine sizinle Şeyh Abdullah
Azzam arasında mücadele varmış. Azzam hizmetler bürosuna başkanlık
ediyordu. Bu iddiaların doğruluğu nedir? Bunlara karşı tavrınız nedir?
Öldürüldüğü dönemde Şeyh Abdullah'la ilişkinizi nasıl
tanımlıyorsunuz?
- Şeyh Abdullah Azzam -Allah rahmet etsin-
ümmete adanmış bir adamdı. Öldürülüşüyle bunu açıkça ortaya koydu. Şeyh
Abdullah gibisini -Allah rahmet etsin- Müslüman kadınlar bir daha
doğuramaz. Cihat meydanında bulunanlar ve bu merhaleyi yaşayanlar,
Afganistan'da İslam cihadının Abdullah Azzam'dan faydalandığı gibi
kimseden faydalanmadığını gayet iyi bilirler. Uzak Batı'dan Uzak Asya'ya
kadar tüm ümmeti teşvik etti. Şeyh Abdullah Azam -Allah rahmet etsin-
cihad döneminde tüm aktivitesini Filistin'deki mücahit kardeşler ve bizzat
da Hamas üzerine yoğunlaştırdı. Şeyhin kitapları Filistin'in içine içine
girmeye başladı. Yahudilere karşı ümmeti cihada teşvikte özellikle
"Rahman'ın Ayetleri" kitabı etkili oldu. Şeyh islamcıların ve meşayihin
oluşturduğu bölgesel, dar kabuktan, islam aleminin uyanışı için, islam
dünyasına açıldı. Bu arada sizin de bildiğiniz gibi ben, o ve Vail Celidan
kardeş bir gemideydik. Hepimizin öldürülmesi için komplo mu kurdum. Biz
sürekli birlikte olmayı arzuluyorduk. Şeyhten komploların artması üzerine
özellikle bir iki hafta önce, haftanın yedi gecesi dinleyicilerine hitap
ettiği mescitte bombanın bulunmasından sonra Peşaver'den uzak durmasını
talep ediyordum. Yahudiler, şeyhin hareketlerinden en fazla zarar
görenlerdi. İsrail'in bazı Arap işbirlikçileriyle birlikte şeyhe suikast
gerçekleştirdiğine inanıyorum. Fakat bu ithamı bugün Yahudiler, Amerika ve
işbirlikçileri yaygınlaştırıyor. Fakat bu kestirmeden reddedilir. İnsanın
kendi başını kesmesi makul mü? Cihat meydanında yaşayanlar benimle şeyh
Abdullah Azzam arasındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu bilirler.
İnsanların dediği bazı şeylerin hiçbir doğru temeli yok. Aramızda hiçbir
rekabet yoktu. Şeyh Abdullah -Allah rahmet etsin- davet ve teşvik
alanındaydı. Biz ise içerde, Paktiya dağlarındaydık. O bize gençleri
gönderiyordu. Biz de onun yönlendirmelerini, emirlerini alıyorduk.
Allah'tan O'nu ve oğlu Muhammed'i şehit olarak kabul etmesini, ümmetten
sorumluluğunu yerine getiren herkese karşılığını vermesini niyaz
ediyorum.
USAME B. LADİN ÜZERİNDEKİ MALİ VE
EKONOMİK AMBARGONUN TESİRİ
- ABD'nin
Afganistan'a füze saldırısından sonra ABD başkanı size, ticari-mali
şirketlerinize yada işbirliği yaptığınız kişi veya şirketlere karşı
mali-ekonomik savaş ilan etti. Mali kaynakların kurutulma aşamasına
başlandığı söylendi. Bunun mali gelirlerinizin sınırlarını daraltması
mümkün mü? Ve mali sıkıntıya düşmenize ve yakın zamanda yardımcılarınızın
sizden ayrılmasına yol açabilir mi?
-Allahümme salli ve sellim. Savaş bazen lehimize bazen
aleyhimize gelişiyor. Amerika uzun zamandır yapıp ettiklerimize şiddetli
baskı uyguluyor ve bizi etkiliyor. Malımızın, arazimizin olduğu bazı
devletler, buna uydular ve bize Amerika'ya düşmanlıktan vazgeçmemizi
emrettiler. Fakat ümmeti cihada teşviğin üzerimize farz olduğu
inancındayız ve buna devam ettik. Ve Allah'ın izniyle Amerikan baskılarına
rağmen bugünlere geldik. Bu, son bombardımandan sonra başlamış değildir.
Bazı Arap devletleri ekonomik baskı uyguladı ve bizi haklarımızdan mahrum
etti. Bizi sıkıntıya soktu, hatta ailemizin mallarımızı bize vermesini
engelledi. Onlar bu hareketleriyle münafıkların lideri Abdullah b. Ubey b.
Selul'e uyuyorlar. Ve Allah'ın kendileri hakkında "Onlar Allah'ın
elçisinin yanında bulunanlar için, "hiçbir şey harcamayın ki, dağılıp
gitsinler" diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ın
yanındadır. Fakat münafıklar bunu anlamaz." (Münafikun, 7) buyurduğu
münafıklara uyuyorlar. Allah onları cezalandırsın. Onlar şu an bize
uyguladıkları baskıdan daha şiddetlisini yaşıyorlar. Fakat bir
Rasulüllah'tan sahih bir şekilde geldiği üzere "-Kim günlük yiyeceğine
sahip, sıhhati yerinde, gönlü emniyette olarak gecelerse, Dünya ona pılı
pırtısını toplar." O Allah ki, ondan başka ilah yoktur. Dünyanın pılı
pırtısıyla birlikte bizimle olduğunu hissediyoruz. Mal kaybolup giden
gölgedir. Fakat biz, Müslümanlara mallarını cihat eden hareketlere,
özellikle Yahudi ve haçlılara karşı savaşanlara vermelerini söylüyoruz.
-Yahudilere ve haçlılara karşı cihada davet
ilan ettiniz. Özellikle Amerika'ya karşı. Geçen Şubat ayında zikrettiğiniz
gibi bir fetva yayınladınız. Fakat bu ilan silahlı mücadele yürüten İslami
hareketlerin bir çoğunun Cezayir ve Mısır'da olduğu gibi silahlı
mücadeleden dönmeleriyle aynı zamana denk geldi. Ve birçok Arap devletinde
İslami hareketlerin demokrasi oyunu diye isimlendirilen parlamenter
sisteme sıcak baktıklarına şahit oluyoruz. Şu anda sizin cihada davetinizi
diğer İslami hareketlerin, akımların zıddına bir yönelim olarak görüyor
musunuz?
- Allah'a hamd olsun cihadın bugün ümmete farzı ayn
(kesin emir) olduğuna inanıyoruz. Fakat cihada kalkmak için yönetim ile
güç arasını ayırmamız gerekir. Cihadın yapılabilmesi için yeterli gücün
oluşması durumunda bu beldede yerleşik küfre karşı cihada kalkmak
Müslümanlara vacip olur (gerekir). Fakat bazı ülkelerde ise , bazı
insanlar için unsurlar tamamlanmış olabilir. Bir müddet sonra birikim ve
tecrübe sahibi olduktan sonra onlar sorumlu olurlar. Unsurlar
tamamlanmadığında, gerekli unsurları tamamlamakla mesuldürler. Bu dönemde
cihad yapmadıkları için bağışlanabilirler. Fakat, buradaki soru; Kim bu
unsurları sınırlıyor? Onlar dünyaya mı güveniyorlar, yoksa şeri bilgiden
nasipsizler mi? Askeri ilimi edinmeleri kolaysa doğrusu cihad onlara
farz-ı ayn'dır. Bazen bu hüküm acizlik durumlarında kalkar ama cihada her
türlü hazırlık - donanım ve sayısal yeterlilik - sağlamak için yapılan
hazırlıklar, hiçbir zaman kalkmaz. Fakat bugünlerde müslümanlar arasında
yayılan söz, " - şimdi cihad zamanı değildir. " Bu söz,
(sınırlandırılmazsa) doğru değildir. İlim taleb edenlerin çoğu diyorlar
ki, - "şimdi cihadın vakti değildir." Bu gerçekte, şartlarla
sınırlandırılmazsa, apaçık bir safsatadır. Ama bugün, " farz-ı Ayn'dır "
dense, bütün kuvvetimizle - sayıca ve donanımca - lazım olan unsurları
hazırlamak için çalışmamız gerekir. Söz yerini bulmuştur.
Şeyhül-islam İbn-i Teymiye ( Allah ona rahmet
etsin.) bu noktayı açıklıyor. O cihat olaylarında fetva veren, şeri
ilimlere sahip bir alimdi. O, cihad ve cihad koşullarını biliyordu yani
cihadla uğraşıyordu. Fakat ne zamanki ümmetten uzun bir süre cihad
kayboldu, bizde cihad çabalarına girmeyen alimler nesli ortaya çıktı.
Onlar islam ülkelerine saldıran Amerikanın Medya bombardımanından
etkilendiler ve askeri bir savaşa girmeden kendi nefislerine yenildiler.
Şimdi diyorlar ki: Güç yetiremiyoruz, cihad gerekli, ama gücümüz yetmiyor.
Doğrusu Allah Teala onlara cihadı lütfetmiştir. Afganistan, Bosna ve
Çeçenistan'da olduğu gibi. Bize de Allah bunu bağışladı. Biz yakinen
biliyoruz ki, bugün Allah'ın izniyle ümmet İslam düşmanlarına özellikle
haçlı Yahudi anlaşmalı büyük dış düşmana karşı cihat edebilir.
Burada şuna işaret ediyorum; bazı gençlerin -Allah'ın onları
korumasını ve mübarek kılmasını temenni ediyoruz- ileri gelenlerin
oturmasından etkilenmeleri meselesine işaret etmek istiyorum. Parmakla
gösterilen o ileri gelenlerin maslahatı bildikleri için oturduklarını
zannediyorlar. Fakat gerçekte iş kesinlikle böyle değil. Parmakla
gösterilenler gibi cihattan geri kalmanın, maslahatı bilmekten
kaynaklanması zorunlu değildir. Allahu Teala'nın kitabı düşünüldüğünde
insanların hayırlılarını -Allah onlardan razı olsun- cihattan geri
kaldıkları için Allah u Teala tarafından azarlandıklarını görürüz.
İnsanların en hayırlıları, en iyileri, en temizleri (r.a) eğer cihaddan
geri kalma hastalığına düşebiliyorlarsa, bugünün hayırlılarının maslahata
binaen geri kaldıklarını nasıl iddia edebiliriz. Allah u Teala Enfal
suresinde Peygamber (sav)'e ve Bedir ehline -ki onlar insanların en
hayırlılarıydılar- hitaben şöyle buyurmaktadır: "Nitekim, Rabbin seni
hak uğrunda evinden savaş için çıkarmıştı, oysa Müslümanların bir takımı
bundan hoşlanmamıştı. Sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi,
gerçek ortaya çıktıktan sonra bile seninle tartışıyorlardı." Bu tasvir
insanların en hayırlıları olan Bedir ehli (Allah hepsinden razı olsun)
için gelmiştir ki, aynı şeyin bizim başımıza gelmesi tabiidir. İşte, Ka'b
bin Malik Sahiheyn'de ( Peygamber sözlerinden oluşan Buhari ve Müslimdeki
) geçen uzun hadiste Tebuk günüyle ilgili şunları söylemektedir: "Bu
seferden geri kaldığım sıralarda her zamankiden güçlü, her zamankinden
daha rahattım. O zaman iki binek hazırlamıştım ki,başka hiçbir savaşta
böylesini hazırlayamamıştım." Ve diyor ki: "Rasulullah cihada çağırdığında
meyveler olgunlaşmıştı. Onlara kibirle bakıyordum." Yani meyvelere
meylediyor, meylediyordum."
İnsan
beşerdir ve yeryüzünün ağırlıkları onu cezp eder. O (r.a) hayırda ileri
gidenlerden biri olsa bile. Hatta kendisinden İslam Devleti sadır olan
mübarek büyük Akabe biatini akdedenlerden biri bile olsa. Mazeretsiz bir
şekilde cihattan geri kaldı. Uzun hadiste, ve Allah'ın kitabında olduğu
gibi onlar üç kişi idiler: "Hükümleri ertelenen üç kişi" (Tevbe,
118) rivayetlerde zikredildiğine göre Tebuk seferine çıkanların sayısı 30
bindi. 30 binde üç kişiyi kim sayar? Bugün kayda alınmayacak bir rakam.
Orduda herhangi bir askere yada komutana sorsak "30 bin kişilik birliğinde
üç kişi geri kalsa ne olur?" Önemsiz bir rakam. Fakat Onlarla ilgili Allah
u Teala'nın yedi kat semadan indirdiği ve kıyamete kadar okunacak
ayetlerde büyük günah olarak zikrediliyor. Ka'b (r.a.) şöyle diyordu:
"Yeryüzü dar gelmeye başlamıştı. O sırada amcamın oğlu ve herkesten çok
sevdiğim Ebu Katade'nin bahçesine doğru yürüdüm ve selam verdim. "Sana
Allah'ın adıyla seslendim, Allah ve peygamberini sevdiğimi bilir misin"
dedim." İş gerçekten tehlikeli. Varlık olarak sahip olduğu en büyük şeyle
mutmain olmak istedi. Allah ve resulünün sevgisi. O ikisinin sevgisi
olmasa varlığının bir anlamı yok. Allah ve resulünün sevgisi. Şöyle devam
etti: "Bana cevap vermedi. İkinci defa seslendim, cevap vermedi. Üçüncü
defa seslendim." Ebu Katade onda Allah ve resulunun sevgisinin olduğundan
emin olamadı. Nasıl olsun ki, o geri kalanlarla birlikte oturdu. Bu
Allah'ın dini. Rumların Tebuk'ten saldıracakları haber geldi. Allah'ın
resulü (sav), dinin zaferini isteyerek güneşte, sıcakta yola çıktı. Sen
ise oturuyorsun. Sana karşı nasıl emin olsun? Onda Allah ve Rasulünün
sevgisinin olduğuna emin olamadı fakat onu olumsuzlamadı da. Fakat "Allah
ve resulü daha iyi bilir" dedi. Ka'b diyor ki: "Oradan ayrıldım,
gözlerimden yaşlar boşanıyordu." Hak gerçekleşti, en sevdiği insan bu işte
ona yardımcı olamadı.
Sözümüz şahit olsun
ki; bugün ümmete cihad farz kılınmıştır. Bu hüküm ancak acziyet hallerinde
kalkabilir. Fakat biz, sorumlu olduklarından daha fazla Afganistan'da
cihada daldıklarını düşünüyoruz. Çünkü onlar imkanların kısıtlı olduğunu
biliyorlar. RBJ'leri az, anti tankları az, kalaşinkofları az, insanlığın
tanıdığı en büyük efsaneyi yerle bir ettiler. İnsanlığın tanıdığı en büyük
askeri aleti dağıttılar. Zihinlerdeki 'büyük devlet' kavramını yok
ettiler. Amerika'nın Rusya'dan çok daha zayıf olduğuna inanıyoruz.
Somali'de savaşan kardeşlerimizden bize ulaşan bilgilere göre Amerikan
askerleri müthiş derecede zayıf, müthiş derecede korkaklar. Onlardan
sadece seksen kişi öldürülünce gecenin karanlığında kaçıp gittiler. Yeni
Dünya Düzeni yaygarasıyla dünyayı doldurduktan sonra başka bir şeye
niyetlenmiyorlar. Biz, böyle düşünüyoruz. Allah'tan sakındıklarında
insanlar genişlik buluyor. Onlar, cihat edebileceklerini, şu anki
şartların tamamlanması gerektiğini biliyorlar ve tamamlamaya çalışıyorlar.
Allah en iyisini bilir…
- Sizi yakalayana yada
yakalanmanızı veya tutuklanmazı sağlayacak bilgiler verene Amerika'nın
vereceği miktar 5 milyon $. Bazıları bu miktarın sizin yardımcılarınızdan
bazılarını aldatabileceğini zannediyorlar. Sizin yerinizi söyleyen veya
size ihanet edene de muhtemelen bu miktarı ödeyecekler. Herhangi bir
tarafın ihanet etmesinden korkmuyor musunuz?
- Allah'a hamd olsun. Sen geldin ve yanımızdaki gençleri
görüyorsun. Allah bu cihat boyunca bu gençlerden öldürülenleri şehit
olarak kabul buyursun. Onlar dünyayı terk ederek buraya, bu dağlara
geldiler. Annelerini, babalarını bıraktılar. Üniversitelerini bıraktılar.
Aralıksız devam eden Amerikan Cruis füze bombardımanına geldiler. Sizin de
bildiğiniz gibi kardeşlerimizden bir kısmı öldürüldü; 6 Arap, bir de Türk
kardeşimiz. Allah'ın hepsini şehit olarak kabul buyurmasını diliyoruz.
Sıddık kardeş ve Hamdi kardeş Mısırlıydılar. Beşir, Basim ve Ebu Cihad
kardeşler Yemenliydiler. Zeyd Salah Mtbekani kardeşimiz ise Medineyi
Münevvere'dendi. Cihat için gelmişlerdi. Amerika mala tapıyor. Herkesi de
kendisi gibi zannediyor. Allah'a andolsun ki, bu iddialardan sonra tek
kişinin bile yerini değiştirmedik. Çünkü hiçbir kardeşimizden şüphe
etmiyoruz. Onların hayır üzere olduklarını düşünüyoruz. Allah en fazla
saygıya değendir.
TALİBAN HAREKETİ İLE ALAKASI
VE AMERİKAN İSTİBARATIYLA İLİŞKİSİNİN ASLI
- Afganistan hükümeti veya Taliban hareketi ile
irtibatlandırılıyorsunuz. Bu ilişkinin aslı nedir? Ona tabi misiniz, yoksa
onun bir parçası mı? Yoksa Afgan topraklarında bağımsız mı çalışıyorsunuz?
- Taliban hareketi -Allah mubarek etsin- cihadın başlamasından
14 yıl sonra bazı eski mücahitler tarafından kuruldu. Talebelerin de
önemli bir rolü vardı. Allah onları Sovyetleri mağlup etmeye muvaffak
etti. Bu merhalenin ilk dönemlerinde cihad bayrağını yükselttiler ve
dünyanın en büyük devleti, en büyük askeri devletini hezimete uğratmayı
Allah onlara nasip etti. Fakat maalesef bundan sonra sonuca ulaşılamadı.
Amerika ve Amerika ile sıkı ilişkileri olan işbirlikçi körfez ülkelerinin
çabaları sonucu mücahitlerin arasına fitne sokuldu. Herkesi üzen savaş
meydana geldi. Afganistan'daki Müslüman halkın yaşadığı sıkıntıları arttı.
Ve yine maalesef Afganistan'a yardım edenler de iç savaş nedeniyle yardımı
durdular. Bu gerçekte doğru değildi. Çünkü eşleri, babaları, öldürülmüş
dullar, yetimlerin sıkıntıları arttı. Muhsinlerin gelip bu yetim ve
dulların sorumluluklarını üstlenmeleri gerekirdi. Fakat şeytan onlara
bütün İslam dünyasını özellikle körfez ülkelerini korudukları gibi, burada
İslam'ı koruyan Müslümanlara yardımı kesmeyi süslü gösterdi.
Haritaya bakanlar hedefin bizatihi
Afganistan olmadığını, o dönemde bütün dünyada önemli kazanımlar elde
ettikten sonra Afganistan sadece Sovyet Rus güçlerinin geçiş yolu olduğunu
bilir. Ruslar, dünyanın en büyük petrol rezevervlerini istila ederek,
bütün körfez ülkelerini işgal ederek ve Hürmüz boğazını alarak Batı'ya
şiddetli bir darbe vurmayı düşündüler. Körfez ülkelerinin savunmaya
katılmalarının sırrı budur. Aslında Afganistan cihadına yardım etmekle
kendilerin savundular. Onlar bu savaşın ortaklarıydılar. Ruslar
yenildikten sonra sırtlarını döndüler. Bu devletlerin medyası -maalesef-
mücahitler arasına fitne tohumu ekmeye ek olarak cihadı ve mücahitleri
kötülemeye başladı.
Allah Taliban
hükümetinin gelmesini lutfetti. Batılı haçlı medyasının tasvir ettiği gibi
burada dışardan gelen bir güç yoktu. Tersine gücünü içerden alan bir
hareket bu. İnsanlar yol kesmelerden, vergi alımlarından bıkmışlardı.
Hangi kabilenin ilim talebesi varsa onların Talibanla ilişkileri var.
Onlar kendileri gidiyor ve Talibandan şehirlerine gelmelerini
istiyorlardı. Bu yüzden Mühendis (Hikmetyar) Pakistan'ın açık desteğine
rağmen Kabil'i almak için Kabil sınırında dört yıl kaldığı halde bir adım
bile ilerleyemedi. Onun (Hikmetyar) liderliğindeki Hizbi İslami'nin düzen,
güç, örgütlülük, Afganistan içinde yaygınlık açısından Afgan
hareketlerinin içinde en iyisi olduğu da malum. Böyle olduğu halde bir
adım bile ilerleyemedi. Buna karşı Taliban ortalama yaş sınırı çok düşük
olmasına rağmen ki, bazıları yaşlarının küçüklüğünden dolayı savaşa
katılmadı, içerdeki halk desteğinden dolayı ve geçmişte yapılıp
edilenlerden dolayı bu dereceye ulaşmıştır. Biz Afganistan içindeki ve
dışındaki Müslümanlara Taliban'a yardım etmelerini tavsiye ediyoruz. Ve
Afganistan dışındaki Müslümanlara İslam devletinin varlığı için
harcadıkları çabaların istenilen ölçüde bir getirisinin olmayacağını
hatırlatıyoruz. İşte Hz. Peygamber (sav) Mekke'de 13 yıl kaldı ve davete
devam etti. Hasıla ise Muhacirlerden (ra) birkaç yüz adamdı. Fars devleti,
Bizans Devleti, Abes, Zebiyan, Aftan ve diş bileyen komşu Arap kabileleri
karşısında küçük de olsa Medine devletine kavuşmasıyla hayır oluştu. Biz
Müslümanları; malları, zekatları, düşünceleri ve güçleri yettiği oranda
imkanlarıyla İslam sancağını temsil eden bu devlete yardıma çağırıyoruz.
Bugün Amerika'nın Afganistan'a düşmanlığı, Afganistan'ın kendisine değil,
İslam dünyasında Allah yolunda cihat eden sahih İslam sancağını
yükselttiği içindir. Bizim onlarla ilişkimiz gerçekten güçlü ve sağlamdır.
Bu siyasi yada ticari bir ittifak değil, inanç üzerine kaim itikadi bir
birlikteliktir. Devletlerin birçoğu tehditle yada teşvikle Taliban'a baskı
yapmaya çalıştılar fakat Allah onları sabit kıldı.
- Fakat haber kaynaklarında geçen delillerle birlikte resmi
bir itham olması durumunda Taliban hükümetinin sizi herhangi bir devlete
teslim edebileceği yönündeki haberlerin doğruluk derecesi
nedir?
- Ben de duydum fakat Taliban bu tür sözleri
yalanladı. Bildiğimiz kadarıyla bu tür sözler doğru değildir. Allah en
doğrusunu bilir.
- Biraz önce Afgan cihadına
katılışınızdan bahsettiniz. Bazı devletlerin özellikle körfez ülkelerinin
mücahitleri cesaretlendirdiğini, hatta yardım ettiklerini diğer bazı
ülkelerin de Sovyetlere karşı mücahitlere yardım ettiklerini söylediniz.
ABD Batı ve dünya basını Sovyetlere karşı cihat dönemlerinde sizinle
Amerikan yönetimi ve istihbaratı arasında ilişkinin varlığından bahsetti.
Eğer varsa bu ilişkinin hakikati nedir? Sizin buna karşı tavrınız nedir?Bu
dönemlerde Sovyetlere karşı sizin aktivitelerinize yardımları olduğu doğru
mu?
- Burada bağımsız bir şekilde mi bulunuyoruz yönündeki önceki
sorunuza dönersek, gerçekte biz burada bağımsız değiliz. Biz kendisine
itaat gereken Emirü'l-müminini (müslümanların başkanı) olan bir devlette
bulunuyoruz. Burada Allahu Tealaya ve Rasulüne (peygamberine) muhalefet
olamaz. Biz bu devlete itaatle yükümlüyüz ve insanları ona yardıma
çağırıyoruz. Zikrettiğimiz gibi Amerika'nın uygulamaya çalıştığı
karıştırmalardan sakındırıyoruz. O, Afganistan'daki İslam devletine darbe
vurmayı istemesine rağmen Usame'ye darbe sloganını yükseltiyor. Fakat bu
ona bir fayda sağlamayacak. Biz, başından beri bu yolu bilerek yola
çıktık. Allah fazlıyla Amerika'nın füzeleri bizi korkutamaz. İslam
devletine düşmanlık ederek bu halka saldırmaması hususunda onu uyarıyoruz.
Afganistan'daki cari şartlar muvacehesinde herhangi bir devlet aleyhine
davranmayacağımız hususunda Taliban'ın görüşü var. Bu, malum olduğu üzere
Emirü'l-mümininin kararıdır. Fakat teşvikimizi Allah'ın izniyle
sürdürüyoruz. Emir, bu aşamadaki işlerimizi durdurmaya yönelik değil.
Ümmetin Amerika'ya karşı cihat yolunda hızla ilerlediğine mutmainiz. Bu
ise daha önce zikrettiğim gibi Müslümanların hepsine vaciptir.
- Malınızla, canınızla katıldığınız Sovyet
karşıtı Afgan cihadına Amerika'nın yardımından dünya basını söz etti. Aynı
şekilde dünya basınında Sovyetler Birliği karşıtı cihatta ABD İstihbarat
birimi cia'nın sizinle irtibatlı olduğu, aktivitelerinize ilgi duyduğu,
sizi desteklediği zikredildi. Bu iddiaların doğruluk derecesi nedir, o
dönemde sizinle ABD arasındaki ilişkinin aslı nedir?
- Bu,
Amerikalıların dezenformasyon çabasıdır. Allah'a hamd olsun ki tuzaklarını
kaygıya çevirdi. Bütün Müslümanlar temyiz bilincine ulaştıkları andan
itibaren ABD'ye, Yahudilere, Hıristiyanlara buğzederler. Bu, inancımızın,
dinimizin bir parçasıdır. Bilinçlendiğim günden beri, kendimi bildim
bileli ABD'ye savaş, düşmanlık, buğz içindeyim ve onlardan nefret
ediyorum. Dedikleri şey asla gerçekleşmedi. Onlar desteklemişler…
Cihadı, savaşı desteklediler… Bu desteğin neden olduğunu biz biliyoruz.
Destekleri Allah rızası için olmadı. Onlar, gerçekte Rusların ilerlemesine
karşı kendi tahtlarından korkarak Arap devletlerini, özellikle körfez
ülkelerini, Pakistan'ı desteklediler. O dönemde ABD (Carter), olaydan
yirmi küsur gün geçinceye, 20 Ocak 1399'a kadar tek bir kelam bile
edemedi. Carter bu tarihte: "Rusya'nın körfeze herhangi bir düşmanlığını
ABD'ye düşmanlık sayarız" diyebilmişti. Çünkü kendisi bu bölgeyi,
petrolleri işgal etmiş. Bu girişim olursa askeri güç kullanacağız demişti.
ABD'liler ne zaman bizimle yardımlaştıklarını iddia etseler yalan
söylüyorlar. Bir delil ortaya koymaları için meydan okuyoruz. Onlar;
bizim, mücahitlerin üzerinde koruyucu şemsiyeymişler. Aramızda hiçbir
ittifak olmadı. Bizler, Afganistan'da İslam'ın zaferi için
üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiriyorduk. Yerine getirmeye
çalıştığımız bu sorumluluk bizim rızamız dışında ABD'nin çıkarlarıyla
çakışmış olabilir. Müslümanlar Bizanslılarla savaştıklarında malum
olduğu üzere Farslarla Bizanslılar arasında süregelen şiddetli savaşlar
oluyordu. Aklı başındaki hiç kimse Müslümanların Farsların işbirlikçisi
olduğunu söyleyemez. Fakat çıkarlar çakışmıştır. Bizans'la savaş -ki senin
üzerine vacip- Farsları sevindiriyordu. Fakat Rumlarla savaş bitince
Allah'ın lütfuyla Farslarla savaş başladı. Yine çıkarlar herhangi
işbirliği, irtibat olmadan çakıştı. Biz o günlerden beri ABD'ye düşmanlık
besliyoruz. Nitekim 12 sene önce, o günlerde ABD mallarının boykot
edilmesi, ABD güçlerine saldırmanın, ABD ekonomisine saldırmanın
gerektiğini içeren Hicaz'da, Necid'de verdiğimiz konferanslar var.
- Arap ve dünya basınında, bağlılarınız veya
yardımcılarınızın Yemen örneğinde olduğu gibi bazı Arap devletlerinde
faaliyetlerinin olduğuna dair raporlar var. Bu raporların doğruluk
derecesi nedir?
İSLAM DÜNYASINDAKİ VE
ARAP ÜLKELERİNDEKİ İSLAMİ ÖRGÜTLERLE İLİŞKİSİ
- Bizim bütün
İslam dünyasıyla ilişkilerimiz var. Yemen'de, Pakistan'da yada herhangi
bir yerde. Biz yek pare İslam ümmetinin bir parçasıyız. Allah'ın lütfuyla
cihada kanaat getiren ve hazırlananların sayısı her geçen gün artıyor.
Sayıları ümit verici. Yemen'de yada Yemen dışında. Allahu Teala'nın
fazlıyla Yemen'de güçlü eski irtibatlarımız var. Bizim kökümüz ve babamın
kökeni Yemen'e dayanır.
- Arap ülkelerindeki
diğer İslami örgütlerle ilişkileriniz.. Şu an bunlarla ilgili ne dersiniz
ve bu ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? Evrensel İslam Cephesi karşısında
Mısır İslami Cemaat'in konumu nedir? Cepheden çekildi
mi?
- Allah'ın lütfuyla İslam dünyasındaki İslam cemaatlerinin
tümüyle aramız gayet iyi. Bu dinin zaferi için Allah'ın bahşettiği gücümüz
oranında iyilik ve takvada onlarla yardımlaşıyoruz. Biz Müslümanları
özellikle İslam için çalışanları, cüzi sorunları kaldırmaya çağırıyoruz.
Maalesef insan ve cin şeytanları, özellikle haçlılar, küçük cemaatleri,
ilaveten devletleri bölgesel sorunlara sokmayı başardılar. Mısır'ın Libya
ile, Suud'un Yemen'le sorunları var. Allah'ın rahmet ettikleri hariç
cemaatler de dar sorunlar içindeler ve böylece yalnızlaşıyorlar. Haçlı
Amerikalı ittifakı büyük küfür, İslam alemini parçalıyor, daha önce
benzeri görülmemiş şekilde servetleri yağmalıyor. Sorunuzun ikinci
kısmı?
- Mısır İslami Cemaati…
-
Cemaati İslami ile irtibatımız var.
- Evrensel
İslam Cephesinin bir üyesi miydi, buradan çekildi mi?
-
Evet… Onlarla Allah'ın lütfuyla cihat günlerinden beri güçlü ilişkilerimiz
var. Biz Sovyetlere karşı aynı siperlerde savaştık. Amerikalı ve
Yahudilerin öldürülmesi fetvasının onaylanmasında onların belirli ve
şerefli bir konumları vardır. Onlar fetvayı onayladılar. Fakat fetvanın
çıkarılması sırasında idari bir karışıklık oldu. Fetvanın çıkarılması
Cephenin teşkiliyle aynı döneme denk geldi. Ve insanlar Cemaati İslami'nin
Cephe'nin bir üyesi olduğu yönünde bir şüpheye düştüler. Bunun için onlar
konumlarını açıklamak zorunda kaldılar. Cemaat, fetvayı onayladı fakat
Evrensel İslami Cephe'nin bir üyesi değildir.
ÜSAME BİN LADİN'İN HEDEFLERİ
- Sonuçta kendiniz için öngördüğünüz hedefler nelerdir?
Genel olarak İslam dünyasına veya Arap dünyasına yöneltmek istediğiniz
mesaj nedir?
- Elhamdulillah. Daha önce söylediğim gibi, kesin bir şekilde
inanıyoruz ki, aleyhimizdeki medya ve yönetimler, bizi erkekliğimizden
soyutlamak istiyorlar. Biz erkekler olduğumuza inanıyoruz. Ve Müslüman
erkeklerin varlığın en yüce evini; Kabe-yi müşerrefeyi savunmaları
gerekir. Amerikalı, Yahudi ve Hıristiyan birlikleri gelmeden önce Onu
savunmakla şereflenmemiz gerekir. Orayı Sa'd, Müsenna, Ebu Bekir ve
Ömer'in torunları koruyacaktır. Eğer Allah bizi İslamla
şereflendirmeseydi, atalarımız inkarcılardan olurlardı. Bu kızıl
inkarcıların bir çağrı bahanesiyle gelmesi (Suudi Arabistana), çocuk
kandırmacasından başka bir şey değildir. Bu bölgenin yöneticileri dediler
ki "Amerika birkaç ay için gelmiştir". Onlar başında da sonunda da yalan
söylediler. Peygamberimiz (SAV)'in dediği gibi, " - Allah kıyamet günü
üç kişinin yüzüne bakmaz, onlardan biri yalancı Kraldır.". Aylar
geçti, birinci sene geçti, ikinci sene geçti ve biz şu an dokuzuncu
yıldayız. Amerikalılar herkesi kandırdılar. Biz maslahat için bu
bölgedeyiz ve çıkarlarımızdan emin olmadıkça da yerimizden kıpırdamayız
diyorlar. Hırsız giriyor ve malını çalıyor. Sen ona "hırsızlık yapıyorsun"
dediğin zaman, "hayır bu benim çıkarım" diyor. Kelimelerle bizi
aldatıyorlar. Herhalde bu bölge yöneticilerinin erkeklikleri çekilmiş.
İnsanları kadın sanıyorlar. Vallahi Müslüman hür kadınlar, Amerikalı ve
Yahudi düşük kadınlarından kendilerini savunmada daha ısrarcı olurlardı.
Hedefimiz Allahu Teala'nın şeraiti, Kabeyi Müşerrefeyi; bu Beyt-i Atik'i,
Kabe-yi muazzamayı -ki, Allah u Teala insan varlığını ibadetlerin en
büyüğü olan O'nu birleme ibadete üzerine burada var kılmıştır-
savunmaktır. Sahih hadiste geldiği üzere ibadetlerin en büyüğü imandan
sonra namazdır: " İşlerin başı İslam, direği namaz, zirvesi ise cihaddır."
Allah u Teala farz namazı bu Beyt-i Atik'e yönelmezsek bizden kabul
buyurmuyor. Onun için insanların en hayırlısı, Peygamberimizden sonra
peygamberlerin (as) babasını İbrahim'i ve İsmail'i onun inşası için seçti.
İşte bizim hedefimiz İslam ülkelerini küfürden kurtarmak ve Kendisiyle
karşılaştığımızda bizden razı olması için orada Allah'ın şeriatını
uygulamaktır.
Birçok kardeş ciddi hiçbir
şey yapmadan durumun düzelmesini bekliyor. Amerikalıların susmamız için
pazarlık yaptıklarını söylüyorum. Amerika ve bölgedeki işbirlikçilerin
on kereden fazla benimle susmak için işte bu küçük dil için pazarlık
yapmaya çalıştılar. Sus, sana pasaportunu, mallarını, kimlik kartını iade
edelim. Fakat sus. Onlar insanların dünya için bu dünyada
yaşadıklarını sanıyorlar. Allah u Tealanın rızasına ulaşmak için
çabalamazsak varlığımızın bir anlamı olmayacağını unutuyorlar. Bu resim,
yaşlarına göre nüfus yoğunluğunu izah etmekte. İnsanlar doğumlarından
itibaren ilk on yıllık dilim toplumda en büyük çoğunluğu oluştururlar.
Sonra ondan sonra gelen dilim, sonra ondan sonra gelen… Atmış yetmiş arası
nesil ise din hizmeti, özellikle cihat hizmeti hususunda yetisini
kaybetmektedir. Bilindiği gibi kişi doğumdan on beş yaşına kadar mükellef
sayılmıyor ve olup biten onu pek ilgilendirmiyor. Yirmi beş yaş ve daha
üstünde ise insan, ailevi sorumluluğa, mezuniyete, iş sorumluluğuna girmiş
oluyor. Eşi çocukları oluyor, akılca olgunlaşmış oluyor. Fakat fedakarlık
yapma imkanı zayıflıyor. "Çocukları kime bırakayım, bıraktığımda onlara
kim bakar" diyor. İyice incelediğimizde 15-25 yaş arası zaman diliminde
daha fazla cihat gücü olduğunu görürüz. Afganistan'da mücahitlerin büyük
çoğunluğu bu yaşlarda. Amerika ilk defa Harem'e girdiğinde H. 1411,
o çocuklar olup biteni anlamıyorlardı. Körfez ülkeleri Amerika'nın geçici
olduğunu zannederek alimlere baskı yaptılar maalesef fetva
yayınlattılar. Bu fetvayı alimlerden kimin onayladığını Şeyh Muhammed bin
Salih örneğinde olduğu gibi kendi meclisinde, evinde konuştuk: "Amerika
bölgeye girdikten sonra bizi topladılar "Fetva yayınlamanız gerek yoksa,
gençler Amerikan güçleriyle savaşacaklar" deninceye kadar biz fetvayı
yayınlamadık" dedi. Onunla alimlerin ileri gelenleriyle Amerikalıların
çıkarılmasına dönük bir fetvanın yayınlanması gerektiğini uzunca konuştum.
Bana açıklıkla -ki kendisinden başka ilah olmayan Allah şahittir- "Ey
Usame, kendi kendimize alimlerin ileri gelenleri olarak fetva yayınlamamız
bize düşmez. Sen bizim fetva çıkarabildiğimiz yüce bir makamda olduğumuzu
mu zannediyorsun." - Kendi ifadesiyle- İşte maalesef bizim halimiz.
İnsanlar sustuğunda 15-25 arasındaki kuşak gerçeği bilmiyor. Savaşın
üzerinden dokuz yıl geçti. O zaman on altı yaşında olanlar şimdi otuz dört
yaşında. Onlar akıl dinginliğinin olduğu çağa girdiler. İstesen de artık
onlara bir şey veremezsin. Fakat küçük yaştakilere bir şeyler
verebilirsin. İnsanlar durumu izah etmiyorlar. Eğer susarsak Endülüs'e
olan bizim başımıza da gelir. On yıllar geçince tedricen hapse alışılıyor.
İş gerçekten tehlikeli. Canlarıyla, kalemleriyle, dilleriyle, güçlerin
yettiği oranda insanların ümmeti cihada teşvik etmeleri gerekiyor. Biz,
Allahın lütfuyla yükümlü olduğumuza inandığımız bu görevi yerine getirmeye
kalktık ve Allah'la buluşuncaya kadar da sürdüreceğiz.
Sonunda bütün Müslümanlara Allah'ın
kitabını düşünmelerini tavsiye ediyorum. O, bizim çıkış yolumuz, bu
karanlık çağda kokuşmuş cahiliyeden bizi kurtarmıştır. Bizim devamız Kitap
ve Sünnettedir. İnsan Kur'an'ı okuduğunda insanların çoğunun oturmasına
şaşıyor. Onlar Kur'an'ı okumuyorlar mı? Yada okuyor, düşünmüyorlar mı?
Allah u Teala şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler Yahudi ve
Hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden
kim onları dost edinirse o, onlardandır. Allah zalim kavmi doğru yola
iletmez." İlim ehli "onlardandır" ibaresine "küfürde onlardan" yani
"onlar gibi kafir olur" demişlerdir. Onu takip eden ayet ise
"Kalblerinde hastalık bulunanların :" Bize bir felaket
gelmesinden korkuyoruz" diyerek, onların arasına koşuştuklarını
görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir
(iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar." (Maide,
51-52) buyurmaktadır. Müslüman kardeşlerden bu ayetleri, bu ayetlerin
tefsirini okumalarını rica ediyorum. Kafirleri dost edinmekten sakındıran
bu tür ayetler Allah'ın kitabında gerçekten çok fazladır. İbn Kesir
tefsirini ve Şeyh Muhammed Nesim er-Rifai'nin muhtasarını okumalarını rica
ediyorum. Dünyanın İslam dünyasını yemek üzere toplandığını söylüyorum.
Haçlı dünyası bizi yemek için toplandı. Birleşmiş Milletler bize meydan
okudu, bize yardım edecek Allah'tan başka, kirli dünyanın ağırlığından
etkilenmeyen gençlerden başka kimse kalmadı. Mazeret ileri sürerek cihadı
erteleyenlere nasıl cevap vereceğimizi Allah bize öğretti. Allah u Teala
şöyle buyurmaktadır: "Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir
kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve
"Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha
tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler.." İşte bizim bugün
duçar olduğumuz durum. "Şimdi vakti değil, sonra" diyorlar. "Ne olurdu
bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?"
derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı
gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık
edilmez." (Nisa, 77). Dünya metaının az, ahiretin daha hayırlı ve
kalıcı olduğuna kesin olarak inanan kimse, Allah u Tealanın emrine icabet
ediyor. Yukarıda zikri geçen "Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları
dostlar edinmeyin" ayetini İbn Kesir (ra) şöyle açıklamakta: Müslümanlar,
münafıkların Yahudi Beni Kaynuka ile yardımlaştığını onları savunduklarını
keşfettiler. Bugünkü Arap yöneticiler sonuna kadar Yahudi ve
Hıristiyanları dost ediniyorlar. İnsanlar da İslam ve Müslümanların
düşmanlarını övmeye devam ediyorlar, Allah'tan başka hiçbir güç ve kuvvet
yoktur. Allah'ın rızasını aramak için ciddi, dosdoğru bir duruş gerekli.
Bu dünya hayatı, geçici-adi metadır. Bütün Müslümanların cihadın vatanını
sormaları, buna hazırlanmaları gerekir. Ta ki, Allah'la kendilerin razı
olarak buluşabilsinler. Bu büyük belalardan sonra kendimi ve müminleri şu
sözlerle teşvik ediyorum:
ŞİİR ---- Savaşa
savaşçı gibi hazırlan Bu iş tepelerden de büyük oldu.
Elbisesini
giyip onu savunacağım, Kılıçlar ve Oklarla.
Aleyhimizdekiler
çoğaldıkça, Bizi terk mi edeceksin?
Küfrün kurtları kolumu
kanadımı kemiriyor, Küfrün kurtları birleşip
duruyorlar.
Kafirlerin çocukları çeşitli vadilerden
geldiler, Nerede Hür Erkek? Nerede, Hür Kadınları silahla
savunacak, Bu dinin Hür erkek çocukları.
Aşağılık bir hayat
yaşamaktansa, ölüm yeğdir Bazı utanç vardır ki, onu silen bile
silemez. --------
Allah u Teala'dan müminlere yüce dinine
dönmelerini bağışlamasını, O'nun rızasını kazanmak için cihada çıkan
gençleri de zafere eriştirmesini niyaz ediyorum.
"Rabbimiz üzerimize sabır yağdır! Ayaklarımızı sabit kıl!
Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!" Kitab'ı indiren,
bulutları yürüten, grupları hezimete uğratan Allahım! Onlara karşı
bize yardım et! Allahım dünyada bize iyilik ver, ahirette de bize
iyilik ver! Bizi ateşin azabından koru! Allahım Amerika'ya, İsrail'e,
dostlarına karşı bize yardım et! Şüphesiz Sen her şeye kadirsin!
Dualarımızın sonu: "Hamd alemlerin rabbi olan Allah'adır". Allahım
salat ve selam, Hz. Muhammed'e, ailesine, arkadaşlarınadır, onları mübarek
kıl! " (Amin)
Dikkat: Cezire Kanalı, bu konuşmada geçen şeylerden sorumlu
değildir. Usame bin Ladin'den aktarılan her şey onun kişisel görüşleridir.
|