13
29 KASIM 2001-13 RAMAZAN 1422
"Kim Allah için sever,
Allah için buğz eder, Allah için verir, Allah için vermezse imanını kemale
erdirmiştir." Hz.Muhammed (SAV)
Her nefis ölümü tadıcıdır.
Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize
döndürüleceksiniz.
(Enbiya Suresi, 35)
Bu sayfa Harun Yahya'nın
eserlerinden faydalanılarak hazırlanmıştır. www.harunyahya.org
ALLAH'IN
SIFATLARI
(Gizli)
Bulunduğunuz odada şöyle bir
çevrenize bakın. Gözlerinizle görebildiğiniz herşey 'tasarlanmış'tır. Tüm
bunların birileri tarafından üretildiğine eminsinizdir. Bunların tesadüfen
oluştukları gibi bir fikir aklınıza dahi gelmez. Şimdi de pencereden dışarı bir
bakın.
Gördüğünüz manzarada
muhtemelen deniz, ağaçlar, güneş, gökyüzü, uçan kuşlar, belki bir ada veya
bunlara benzer detaylardan birkaçı olacaktır. Eğer gece ise gökyüzünde asılı
duran yıldızları ve Ay'ı da seyredebilirsiniz. Oturduğunuz odadaki eşyaların
tasarlandığına emin olduğunuza göre, dışarıda gördüğünüz şeylerin de
tasarlanmış olması kesin değil midir?
Elbette kesindir. Yerde ve
gökte gördüğünüz herşeyin tasarlayıcısı, üreticisi, yaratıcısı alemlerin Rabbi
olan Yüce Allah'tır. Allah'ın ayette
bildirilen "Batın" sıfatının anlamı budur. Rabbimizin varlığı ve
hakimiyeti kainattaki her noktada apaçık görülür, ancak insan O'nun Zatını
göremez. Allah bu gerçeği bir ayette şöyle haber vermektedir:
Gözler O'nu idrak
edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır. (Enam Suresi, 103)
Allah, Kuran'da olaylar
karşısında ümitvar olmayı müminlerin önemli bir vasfı olarak belirtmiştir.
Ümitvar olmak, aynı zamanda kişinin imanının da bir göstergesidir. İnsan imanı
ölçüsünde Allah'tan umut eder, O'nun rahmetine ve sonsuz nimetlerine kavuşmak
için büyük bir özlem duyar. Allah iman edenlere hem bu dünyada hem de ahirette
çok büyük güzellikler vaad etmiştir. Kişi de Allah'a olan güveni, yakınlığı,
teslimiyeti ve samimiyeti derecesinde bu nimetlere kavuşmayı ümit eder.
Müminler, herşeyin Allah'ın dilemesi ile olduğunu bildikleri için her olay
karşısında mutlu ve huzurlu olurlar.
Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki:
"Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz."
(Bakara Suresi, 156)
Etrafımızda
olan biten herşey Allah'ın yalnızca "ol" demesiyle olur. Allah, tüm
varlıkları her an yaratmaktadır. Hiçbir şey başıboş ve kendi haline bırakılmış
değildir. Allah, her varlığı belirlediği bir kader üzere yaratır. Allah'ın
herşeye gücü yeter.
Bunun bilincinde
olan mümin, en olumsuz şartlarda, en sıkıntılı gibi görünen durumlarda bile
Allah'ın rahmetinden ve yardımından ümidini kesmez. Zorluklara sabredenler,
Allah'tan umudunu kesmeyenler ve hiçbir şartta Allah'ın hükümlerinden taviz vermeyenler hem dünyada hem de
ahirette müjdelenmişlerdir.
Allah, Kuran'da
müminlerin sürekli Kendisinden umut eden bir ruh hali içinde olduklarını
bildirmektedir. Gerçekten de samimi olarak iman eden bir kimse Rabbimizi gereği
gibi takdir eder ve bunun sonucunda Allah'ın kendi üzerindeki rahmetini ve
nimetini fark eder. O'nun müminlerin dostu ve yardımcısı olduğunu, onlara karşı
sonsuz şefkatli ve merhametli olduğunu,
Allah'ın salih kullarını hem bu dünyada hem de ahirette büyük bir
mükafatla müjdelediğini ve Allah'ın kesinlikle vaadinden dönmeyeceğini bilir.
O'nun kendisi için hep hayırlı ve güzel olanı dilediğini, kendisine rahmet ve
hidayet kapılarını açtığını, önüne sayısız ecir fırsatları serdiğini görür.
Bu şekilde bir
bilince sahip olan mümin, Allah'a karşı sürekli ümitvar bir tutum içinde olur,
Rabbimizden dünyada da ahirette de herşeyin en güzelini ve en hayırlısını umut
eder. Allah'a iman edip teslim olmuştur. Allah mümin kullarına sonsuz rahmetini
vaat etmiştir.
Allah, iman
edenlere hem bu dünyada hem de ahirette çok büyük nimetler vereceğini Kuran'da
bildirmiştir. Kişi de Allah'a olan imanı, yakınlığı, teslimiyeti ve samimiyeti
derecesinde bu nimetlere kavuşmayı ümit eder. Mümin, Allah'ın nimetlerini Allah'a yakınlaşmaya, şükretmeye,
O'nun sonsuz sıfatlarının tecellilerine, güzelliklerine şahit olmaya bir vesile
olarak görür. Bu nedenle Allah'tan çok fazla nimet içinde olmayı diler. Allah,
güzel davrananlara güzellik veren olduğu için, müminler nimetlerin sürekli
artmasını diler ve bunlarla Allah'a yakınlaşırlar.
Müminler, Allah'a
karşı sürekli ümitvar bir tutum içinde olur, O'ndan dünyada da ahirette de
herşeyin en güzelini ve en hayırlısını umut ederler. Kuran'da Allah'ın
müminlere güzel bir karşılık verdiği, onlara fazl, ihsan ve rahmetini vaat
ettiği haber verilmektedir:
İman edip salih
amellerde bulunanlar ise; Biz şüphesiz onların kötülüklerini örteceğiz ve
şüphesiz yaptıklarının en güzeliyle karşılık vereceğiz. (Ankebut Suresi,
7)
www.fikiryazilari.net
Çekirgelerin Ötüş Teknikleri
Bir
çekirge 800-1000 metre uzaklıktan duyulan sesler çıkarır. Bunu havayı hareket
ettirerek başarır. Küçük bir hesap yapılacak olunursa çekirgenin yaptığı işin
önemi daha iyi kavranacaktır. Havanın yoğunluğunu 1293 kg/cm3 olarak alalım.
Yarıçapı 800-1000 metre olan bir yarı kürenin kütlesi yaklaşık bir milyon
tondur. Peki çekirge gibi küçük bir hayvan yalnız bir tane organla bu kadar
büyük bir kütleyi nasıl harekete geçirebilmektedir?
Çekirge,
çevresindeki hava kütlesinin hepsini bir anda hareket ettirmez. Her titreşimde
çevresine en yakın hava tabakasını sıkıştırır. Bu titreşim de donup kalmaz. Her
yöne yayılır, çünkü hava esnektir. Sıkıştırmadan önce havayı dışa doğru iter, sonra
itilen tabaka içe doğru gerilir ve çevresini sıkıştırır. Bu şekilde bir seri
sıkıştırmayla ses dışa doğru yayılır.
www.hayvanlaralemi.net
Kitap'ta Meryem'i
de zikret. Hani o ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra
onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz
(Cibril'i) göndermiştik o da düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. Demişti ki:
"Gerçekten ben senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva
sahibiysen (bana yaklaşma)." Demişti ki: "Ben yalnızca Rabbinden
(gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için
(buradayım). (Meryem Suresi, 16-19)
Allah'ın Kuran'da
insanlara bildirdiği gibi, Hz. Meryem, eğitiminin bir aşamasından sonra doğu
tarafında bir yere çekilmiş ve hayatının bir bölümünü burada geçirmiştir. Bu
dönemde Allah, Hz. Meryem'e Cebrail'i göndermiş, Cebrail kendisini tanıtmış ve
Hz. Meryem'e Allah'tan bir müjde ile
geldiğini bildirmiştir:
Hani Melekler,
dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana
müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette
'seçkin, onurlu, saygındır' ve
(Allah'a) yakın kılınanlardandır. (Al-i İmran Suresi, 45)
Bu önemli müjdeyi
alan Hz. Meryem, kendisine bir başka insan dokunmadığı halde nasıl bir çocuğu
olabileceğini anlamak için Cebrail'e şu soruyu sormuştur:
O: "Benim
nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın
utanmaz (bir kadın) değilken" dedi. "İşte böyle" dedi.
"Rabbin dedi ki: -Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve bizden
bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.
Böylelikle ona gebe kaldı sonra onunla ıssız bir yere çekildi. (Meryem
Suresi, 20- 22)
"Rabbim bana
bir beşer dokunmamışken nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah
neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse yalnızca ona
"ol" der o da hemen oluverir. (Al-i İmran Suresi, 47)
Allah'ın Kuran'da
bildirdiği gibi Cebrail'in kendisine hamile kaldığını müjdelemesinden sonra Hz.
Meryem, ıssız bir bölgeye çekilmiştir. Allah bu dönemde de Hz. Meryem'i her
yönden desteklemiş, kendi koruması altına almıştır. Bir insanın hamilelik
dönemi boyunca hem psikolojik, hem de fiziksel açıdan ihtiyacı olabilecek her
türlü destek ve imkanı Allah onun için yaratmıştır. Onu ıssız bir bölgeye
yerleştirerek, bu durumu kavrayamayacak insanların maddi ve manevi açıdan
verebilecekleri her türlü rahatsızlığı da önlemiştir.
Onların
tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: "Nerede (o
bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?" (Bundan) Sonra onların:
"Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik"
demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.) (Enam Suresi,
22-23)
Arapçada
"ortaklık" anlamına gelen şirk,
Kuran'da herhangi bir şeyi veya herhangi bir kimseyi ya da herhangi bir
kavramı Allah'la eşit veya Allah'tan üstün görmek, Allah'a eş koşmak şeklinde
ele alınır. Ayrıca Allah'tan başka ilah edinmek, başkasına kulluk etmek olarak
da ifade edilir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını "eş
ve ortak" tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan
sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak
bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten
şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)
Bütün
güzel ve üstün vasıfların tek kaynağı Allah'tır. Dolayısıyla, sevgiye layık
olan yegane varlık da Allah'tır. Bu nedenle, Allah'ın Zatı'na yöneltmeden
herhangi bir varlığı Allah'tan bağımsız görerek ona sevgi göstermek de, onu
sahte bir ilah edinmek ve Allah'a ortak koşmaktır.