12
28 KASIM 2001 -12 RAMAZAN 1422
Gökte burçlar kılan, onların içinde
bir aydınlık ve nurlu bir ay var eden (Allah) ne yücedir.
(Furkan Suresi,
61)
"Kibirli
ve kendinden
olmayan şeylerle
övünen kimse cennete giremez."
Hz. Muhammed (SAV)
Bu sayfa Harun
Yahya'nın eserlerinden faydalanılarak hazırlanmıştır. www.harunyahya.org
ALLAH'IN
SIFATLARI
(İyi Gören)
İnsanın görme
kapasitesi kuşkusuz çok sınırlıdır. İnsan belki de sınırlı yeteneği sebebiyle
kendisini de hiç kimsenin göremeyeceğini zanneder. Gizli bir iş yaparken,
saklanırken, etrafında hiç insan yoksa, kimse tarafından görülmediğinden
emindir.
Oysa bu bir
yanılgıdır. Çünkü insanın unuttuğu çok önemli bir gerçek vardır: Allah her an herşeyi tüm detaylarıyla
eksiksiz görendir.
Allah o kişinin
bulunduğu odayı, onun dışında diğer odaları, o evin tamamını, o evin içinde
bulunduğu şehri, onun da içinde bulunduğu ülkeyi, onları içine alan kıtayı,
bütün bunların tamamını kapsayan Dünya'yı, tüm gezegenleri, uzayı ve onun da
ötesindeki boyutları aynı anda görmektedir.
Senin
içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kuran'dan okuduğun herhangi
bir şey ve sizin işlediğiniz
herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde
şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz...
(Yunus
Suresi, 61)
Asıl üstünlük
Allah katındadır
Allah'ın görevlendirdiği elçiler hayatlarının her anında ve her
davranışlarında Allah'a yöneldikleri, başlarına gelen her türlü musibete karşı
teslimiyet ve tevekkül gösterdikleri, Allah'ın sınırlarına karşı olan
kararlılıklarından ve azimlerinden hiçbir zaman ödün vermedikleri için son derece
üstün insanlardır.
Pek çok insan dünyada mal, mevki ve
itibar sahibi olabilir. Bunların yanısıra dünyaya ait her türlüözellik de bu
insanlarda bulunabilir. Ancak bunların hiçbiri Allah katında birer üstünlük
ölçüsü değil aksine yalnızca imtihan vesilesidirler. Bu tür dünyevi değerleri
bir üstünlük alameti olarak değerlendirmek ise Allah'a ve ahiret gününe karşı
duyulan imanın eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Tarih
boyunca sahip oldukları malları ve mevkileri üstünlük vesilesi sayan birçok
inkarcı kendilerine gelen elçilere tabi olmamak için birçok bahaneler öne
sürmüşlerdir. Bu insanlar Resullerin anlattıklarını kabul etmemek için onların
malca kendilerinden üstün olmaları veya mucizeler getirmeleri gerektiğini
savunmuşlar, hatta onların insan değil melek olmaları gerektiğini dahi iddia
edebilmişlerdir. Allah'ın gönderdiği elçiler ise buna benzer beklentilere şu
şekilde cevap vermişlerdir:
"Ben
size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek
olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak
bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu
durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim
(demek)dir." (Hud Suresi, 31)
Allah'ın
insanları uyarıp korkutmak için göndermiş olduğu elçiler, Allah'ın emir ve
yasaklarını anlatırken içinde bulundukları topluluğun hidayete erip doğru yolu
bulmaları için her türlü yolu ve yöntemi denemişlerdir. Bu durum Hz. Nuh'un
kavmine söylediği şu sözlerle Kuran'da haber verilir:
Dedi
ki: "Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum. Fakat
davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı. Doğrusu ben, onları bağışlaman
için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini
başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler. Sonra
onları açıktan açığa davet ettim. Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim
ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim." (Nuh
Suresi 5-9)
Hz.
Nuh'un bu sözlerinden anlaşılacağı gibi, peygamberler şevkle ve heyecanla
insanları Allah'ın yoluna davet etmişler, çeşitli metodlar geliştirerek
insanların vicdanlarını harekete geçirmeye çalışmışlardır.
İnsanlardan
ne tepki gelirse gelsin, Allah'ın "iyiliği emredip kötülükten men
edin" emrini mutlak surette yerine getirmede kararlı ve azimli olmak
peygamberler gibi biz inananların da üzerine düşen önemli bir sorumluluktur:
"Sizden;
hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran
bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran Suresi, 104)
Dünya üzerinde var olan
herşeyin sahibinin Allah olduğunu, Allah dilemedikten sonra kimsenin
kendilerine bir zarar veya fayda sağlamaya güç yetiremeyeceğini bilen elçiler,
kavimlerinin kendilerine yönelttikleri tehditlerden dolayı hiçbir zaman
yılgınlık göstermemişlerdir. Karşılaştıkları her türlü zorlukta Allah'a
dayanıp-güvenmişlerdir. Allah'ın
elçileri, inkarcıların önde gelenlerine karşı cesurca mücadele vermişlerdir.
Allah'ın yardımının her an yanlarında olduğunu ve en güzel sonucun her zaman
iman edenlere ait olduğunu bilen müminlerin de peygamberleri örnek alarak
zorluklara karşı gevşekliğe düşmeden sabırla mücadele etmeleri gerekir. Allah
Kuran'da kullarına şöyle buyurmaktadır:
"Gevşemeyin, üzülmeyin;
eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz." (Al-i İmran Suresi,
139)
Allah, Kuran'da Hz. İsa
ile ilgili olarak, doğumundan ölümüne kadar her konuda, bu kutlu insanın diğer
insanlardan büyük farklılıklar gösterdiğine dikkat çekmiştir. Herşeyden önce
Hz. İsa, bilinen sebeplerin dışında bir yaratılışla doğmuş ve babasız olarak
dünyaya gelmiştir. Allah, o doğmadan önce, birçok özelliğini ve insanlar için
bir Mesih olarak gönderildiğini melekleri aracılığıyla annesi Hz. Meryem'e
bildirmiştir. Hz. İsa'nın bu seçkin özelliklerinden biri, "Allah'ın bir
kelimesi" olmasıdır.
... Meryem oğlu Mesih
İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu ('OL' kelimesini) Meryem'e
yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur.... (Nisa Suresi, 171)
Hani Melekler, dediler
ki: "Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir.
Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu,
saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.
(Al-i İmran Suresi,
45)
Kuran'da "Allah'ın kelimesi"
ifadesi yalnızca Hz. İsa için kullanılmıştır. Allah, Hz. İsa henüz dünyaya
gelmeden onun ismini bildirmiştir. Normalde insanlara isimlerini aileleri verir. Ama
Hz. İsa'nın durumu farklıdır; Allah
Kendinden bir kelime olarak Hz. İsa'ya "İsa Mesih" ismini
vermiştir.Bu, Hz. İsa'nın diğer insanlardan daha farklı bir yaratılışla
yaratıldığının en açık ifadelerinden biridir.
Nitekim, doğumu gibi,
yaşamı boyunca gösterdiği mucizeler ve ölmeden Allah katına yükselişi de, onun
bu farklılığını ortaya koymaktadır.
Doğum hem çok zor, hem
de çok iyi bakım gerektiren bir olaydır. Tıbbi bakım imkanı ya da tecrübeli bir
yardımcısı olmayan bir kişinin, böylesine hayati bir olayda yalnız başına
başarılı olabilmesi çok zordur. Bu konuda hiçbir tecrübesi olmayan Hz. Meryem,
Allah'a olan bağlılığı ve güveni ile bu zor işi tek başına başarabilmiştir.
Artan doğum sancıları
içerisindeyken, Allah ona vahiy ile yardım etmiştir. Bu zor durumda yapması
gereken herşeyi ona bildirerek en kolay şekilde ve en iyi şartlar altında
doğumunu gerçekleştirmesini sağlamıştır. Bu da, Hz. Meryem'e Allah'ın verdiği
büyük bir nimettir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Derken doğum sancısı onu
bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de,
hafızalardan silinip unutuluverseydim". Altından (bir ses) ona seslendi:
"Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır. Hurma dalını
kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin. Artık, ye,
iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki:
"Ben Rahman (olan Allah)'a oruç adadım, bugün hiç kimseyle
konuşmayacağım." (Meryem
Suresi, 23-26)
www.isagelecek.com
Bakıp da Göremediklerimiz
Sümsük kuşları
Allah, tüm canlılara birbirinden farklı özellikler
vermiştir. Örneğin sadece kuşların arasında binlerce farklıçeşitte üreme, yuva
yapma, avlanma ve beslenme şekilleri vardır. Bunlardan tek bir tanesini
incelemek bile Allah'ın sınırsız gücünü görmek için yeterli olacaktır. Dünyadaki
çok sayıdaki kuş çeşidinden birisi de Sümsük kuşlarıdır. Sümsük kuşları
öncelikle çok iyi birer dalıcıdır. Kanatlarınıçırparak ya da süzülerek
uçtukları 30 metre kadar yükseklikten gözlerine kestirdikleri balıkları avlamak
için kanatlarını kapatarak ok gibi dimdik suya dalarlar. Ilıman ve sıcak
bölgelerde yaşayan bu kuşlar zamanlarını büyük ölçüde denizlerde geçirir,
kıyılarda ya da adalarda koloniler halinde ürerler. Kolonideki yuvalar deniz
yosunları veçamurdan yapılmıştır. Kuzeyyarım kürede yaşayan Sümsük kuşları bir,
Güney yarı kürede yaşayanlarsa iki tane yumurta bırakırlar. İki aylık
olduklarında erişkinler tarafından yalnız bırakılan yavrular hemen av bulmaya
çıkarlar. Genellikle de yuvalarından çıktıklarında hemen uçmaya başlarlar.
www.hayvanlaralemi.net
ARASINDA DUA
Allah insanlara tüm
hayatları boyunca Kendisine itaat etmelerini, güzel ahlak göstermelerini,
hayırlarda yarışmalarını ve Kendi rızasını kazanmak amacıyla salih amellerde
bulunmalarını emretmiştir. Ancak hiç kimse bu yaptıkları sonucunda kesin olarak
cennete gireceğinden emin değildir. Bu nedenle insan imanı ne kadar güçlü
Allah'a ne kadar bağlı ve samimi olursa olsun her an umut ve korku hisleri
arasında yaşar. Bir yandan cehennem azabından korkarak, kul olarak yaptığı
hatalardan dolayı bağışlanma diler. Bir yandan da Allah'a samimi olarak iman
ettiği için Allah'ın hatalarını bağışlayacağını kuvvetle umut eder. Allah'ın
merhametine ve bağışlayıcılığına sığınır, eksikliklerini gidermesi için
samimiyetle dua eder. Hesap günü Allah'ın hakkındaki takdirini öğrenene kadar
da, hem cehenneme gitme korkusunu, hem de cennete gitme umudunu sürekli olarak
birarada yaşar. Kuran'da peygamberlerin de bu şekilde korku ve umut dolu olarak
Allah'a dua ettiklerinden bahsedilmektedir:
"Onun duasına icabet ettik, kendisine
Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar
hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak Bize dua ederlerdi. Bize derin saygı
gösterirlerdi." (Enbiya Suresi, 90)
(Harun Yahya, Kuran'da
Dua)