BÜYÜKLERE MASALLAR

(Masalcı Bacıya ithaf /1996-Neşet Fırat)

Ben bir garip keloğlanım, eşeğimin yok palanı varım yoğum doğruluktur, hiç de sevmem ben yalanı; diyerek masala başlayalım.

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, Cansu ana vatandaşın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, halkının akan sudan medet umduğu, herkesin çalışmadan kendince boş boş övündüğü, sonra durup durup dövündüğü, hazinesi boş, kafası bir hoş, adaleti loş, dışardan görünüşü pür hakir ve sefil bir ülke varmış. Bu ülke kötü kalpli bir peri sultanı tarafından yönetilmekteymiş. Bu peri sultanı hergün istisnasız en az altı saat halkı düz bir renkli camın önünde hipnotize edip uyuturmuş. Bu camın karşısındakiler öylesine uyutulmuş ki mutfaklarına , kilerlerine ve cüzdanlarına dadanan fare karakterli canavarı görmezlermiş. Bu canavar da halkın nesi var, nesi yoksa kemirir dururmuş...

Kötü kalpli peri sultanı hedef saptırmak ve sözde halka yardımcı oluyormuş gibi görünmek için sık sık farelere karşı çözüm önerileri getirirmiş. Hatta bir defasında fareli köyün kavalcısı Farevotti'ye bile milyarlarca akçe ödeyip getirtmişti. Ancak yine de fare karakterli canavar mesaisine devam ediyordu.

Bir de dertsiz, tasasız diye tanıdığımız keloğlan var ki hakkında duyduklarımız aslında iftiradan öte bir şey değildir. Çünkü keloğlan renkli camın büyüsüne kendini kaptırmamıştı. Onu hipnotize etmek, uyutmak mümkün olmayınca hakkında: ablak, geri zekalı, gamsız gibi iftiralar uydurmuşlardı.

Unutmadan; her keli olanı halktan yana olan keloğlanla karıştırmayalım.

İşte bu keloğlan halkın emeğini, ürününü kemiren fare karakterli canavarın önünü kesebilmek için sürekli çareler arayıp duruyormuş. Bir gün yine böyle çareler aramak için gittiği kütüphanede aradığını bulmuş. Kafdağının ardında gölüyle meşhur bir şehir varmış. Orada bir gözü çakır, bir gözü maviş bembeyaz peri kedileri varmış. Bu kediler çok yamanmış. Böyle bir canavarın hakkından ancak böyle bir kedi gelir diye yazıyormuş.

Keloğlan alelacele kütüphaneden çıkarak bir turizm acentesine gitmiş. Kaf dağının ardına gitmek istediğini söylemiş ve bir bilet istemiş. Oradaki görevliler kaf dağına giden yolun birçok tehlikelerle dolu olduğunu, terörcü başı appo'nun adamlarının yol kestiğini, canice vahşetler işlediklerini, çağa çoluk demeden cana kıydıklarını, kendi yavrusunu yiyen vahşi kediler gibi davrandıklarını anlatmışlarsa da keloğlan mutlaka gitmek istediğini söylemiş. Bunun üzerine oradaki görevliler: "Kaf dağını aşmak için zümrüdü anka gerek" demişler.

Keloğlan bu, aklına koyduğunu illa ki yapacak. Derhal koşmuş Zümrüt Air acentesinden bir bilet istemiş. Bankoda bulunan dev anası bilet verebileceğini ancak bunun karşılığında canının yongasını ısıracağını söylemiş. Keloğlan da mecburen kabul etmiş. Dev anası keloğlanın can yongasını öyyyle bir ısırmış ki, keloğlanın canının yarısı gitmiş. Keloğlan biletini alıp Zümrüt Air'e ait 1234 sefer sayılı zümrüdü anka kuşuna binerek, kaf dağının ardındaki gölüyle meşhur şehre ulaşmayı başarmış.

Şehre vardığında bir de ne görsün: şehirde bir canlılık bir koşturmaca, bir heyecan var ki sorma gitsin. Keloğlan padişahın kızı evleniyor sanmış. Karnı da epey acıktığından "önce bedavadan karnımı doyurayım" diye düğüne gittiğini zannederek halkın akın akın gittiği yere doğru seğirtmiş. Az gitmiş, uz gitmiş, deresiz, tepesiz dümdüz batıya doğru gitmiş. Sonunda büyük bir gölün kıyısında iskele gibi bir yere varmış. Gölün üzerinde duran kocaman bir ceviz kabuğuna doluşan halkın peşinden o da ceviz kabuğuna binmiş. Beyaz boyalı büyük ceviz kabuğu homurtular çıkararak hareket edince herkes dikkatle gölü izlemeye başlamış. Ne olacak diye keloğlan da göle bakınca hiç kimsenin göremediği göl canavarı ile burun buruna gelmiş. Meğerse halk bu canavarı görmek için göle gelmiş ama bura halkı da renkli camın büyüsünden etkilenmiş olduğundan koca canavarı göremiyormuş. Keloğlan dikkatle bakınca bu canavarın da kendi ülkesindekinin aynısı olduğunu görmüş. Halkın emeğini, ürününü kemiren ve günden güne semiren, semirdikçe gölün sularını kabartan bu canavar meğerse enflasyon canavarı imiş. Kötü kalpli periler ülkeyi gizlice ele geçirdikten sonra o güzelim bir gözü çakır, bir gözü maviş iyi kalpli peri kedilerinin ocağını kurutmuşlar. Ondan sonra da fare karakterli enflasyon canavarları azıp kudurmuşlar.

Keloğlan burada da umudunu yitirmemiş, ve Rab'binden bağışlanma ve kurtuluş dilemiş. Masalımız burada bitmediği gibi kimse de muradına erememiş, dolayısıyla kerevetine çıkmamız da bu durumda mümkün görünmüyor. Onca beklememize rağmen gökten elma filan da düşmüyor. Düşmeyen elmayı paylaşmak kadar abes bir şey olmayacağına göre kimse kendine pay çıkartmasın. Ancak düşmeyen elmanın kabahatini herkes kendinde arasın.