ŞEYTANLA BİR
GÖRÜŞME!
Doç.Dr. Alaaddin ZARİFOĞLU
Şeytanla kabristanda karşılaştılar. Şeytan
çok neşeliydi. Adam sordu: "Bu ne hâl?" "Altın devrimi yaşıyorum." diye
cevap verdi şeytan. Adam anlamazlıktan geldi: "Ne demek istiyorsun?"
"Sen de pekâla biliyorsun" dedi, "Asırlarca âhir zaman dedim durdum. Şimdi
artık mutluyum. O Asr-ı Saadet'te neler çektiğimi bir ben bilirim. Hangi
sahabeyi görsem dizlerimin takatı kesilirdi. Hele Ömer, onu görünce
saklanacak delik arar, yolumu değiştirirdim. Daha sonra da rahat yüzü
gördüm sayılmaz.
Sahabeler gitti, müçtehidler geldi. Her
asırda bir kutup, bir müceddid, nice alim, nice veli... Bana rahat yüzü mü
gösterdiler?. Geylânî gitti, Gazali geldi; Rabbanî gitti, Mevlâna geldi..
Selçuklunun çöküşüyle biraz rahat edeceğimi sandım. Ne gezer. Al sana
Osmanlı Ama şimdi altın devrimi yaşıyorum. Evet altın devrimi. Şeytan,
daha sonra da bir nârâ atarak "Gün benim, devran benim" diye
ekledi.
"Milyonlarca, milyarlarca insanı nasıl
yoldan çıkarıyorsun? Bunu hangi kuvvetle yapıyorsun?" diye sordu adam.
Şeytan bir kahkaha savurdu: "Allah'ın onlara verdiği kuvvetle!" "Nasıl
olur!?"
"Anlatayım," dedi şeytan. "İnsana takılan
bütün âletler, duygular, verilen bütün hisler, kuvvetler hep Allah'ın
ihsânı. Ben o insana Allah'ı unutturuyorum. İçine vesvese atıyor, ne
lâzımsa yapıyorum. Oyunlar tezgâhlıyor, tuzaklar kuruyorum. Sonunda bana
uyarsa, Allah'ın bu ihsanlarını benim istediğim yönde kullanıyor. İşte
bütün mesele bu kadar basit." "Demek sen Allah'ı biliyorsun?" diyerek
hayretini belirtti adam.
Şeytan acı acı gülerek; "Öyle lâf ediyorsun
ki şaşıyorum" dedi. "Hiç bilinmeyen bir Zât'a isyan edilir mi? Onu
bilmeyen mi var? Ama kimisi Kur'an'ı dinler, emirlerine uyar. Kimisi de
beni dinler, isyan yolunu tutar. Bu ayrı mesele."
Adam, şeytana silahlarını sordu. "Bunları
ezberlemeye hafızan yetmez," dedi şeytan. "En çok kullandıklarım dünya
sevgisi, benlik dâvâsı, şehvet, gazap, hırs, haset, riya. Herkesin nabzına
göre şerbet veririm. Birine aldanmazsa, diğerini sunarım. Kendime
bağlayıncaya kadar peşini bırakmam. Bunu başardım mı işim kolaylaşır.
Artık ben o kişinin ardına düşmem. O beni takip eder."
Şeytan onu bir kabre götürerek "Bak" dedi.
Adam baktı. Toprağın altı da, üstü gibi seyredilebiliyordu Şeytan, "Şu
var ya," dedi, "Bil bakalım, erkek mi, kadın mı?" "Ne bileyim ben,"
diye cevap verdi adam. Şeytan "vaktiyle" dedi, "şu kemikler bir
kadının, şu ileridekine de bir delikanlının bedenleri sarılıydı. İkisini
de rahatlıkla parmağımda oynatıyordum. Bu kâinatı, ondaki harika
hadiseleri, insanın mükemmel yaratılışını, ölümü, hesap gününü, kısacası,
her hakikatı unutturdum onlara. Şehvetten başka birşey düşünmez oldular.
Bir ömür boyu hayvan gibi yaşadılar. Şimdi de azap çekiyorlar."
Mezarlıkta biraz ilerlediler. Şeytan bir
başka kabri gösterdi: "Bil bakayım," dedi, bu kemikler zengin kemiği mi,
fakir kemiği mi?"."Kemiklerden birşey anlaşılmıyor" dedi adam. Ama mezar
taşından bu şahsın vaktiyle zengin biri olduğu belli. "Evet," diye
cevap verdi şeytan. "Ben bu adamı servetiyle gururlandırdım. Mal sevgisi
gönlünde o kadar yer etti ki, işin birini bırakıp diğerine koşuyor,
rüyalarında bile parayla uğraşıyordu. Ona rahat yüzü göstermedim. Gayri
meşru kazançların peşinde koşturdum. Zâlim ettim, hırsız ettim, mağrur
ettim... Bunlar onu mahvetmeye yetti; şimdi ilk hesabını veriyor. Şu
berideki de bir fakirdi. Onu da bunun malına haset ettirdim. Kalbine kin
ve nefret tohumları serptim. Bu kadarla da kalmadım, onu ruhî bunalımlara
ittim. Sonunda kaderi tenkide kadar götürdüm. O da bir başka azap içinde.
İşte bir taşla iki kuş vurmak diye buna denir."
Sözün burasında hiç alâkası yokken yine, "Şu
Osmanlılar yok mu," diye içini çekti, şeytan" kendileri gittiler ama, yine
de bana çok çektiriyorlar. Fakat ben de intikamımı iyi aldım." "Nasıl
aldın?" diye sordu adam. "Anlatayım," dedi. Bunu söylerken göğsünü
kabartmış, ellerini koltuklarının altına sokmuş, başını gururla
dikmişti: "Asırlarca dinin, imanın ve namusun bayraktarlığını yaptılar.
Nice plânlarımı akîm bıraktılar. Nice insanları Allah'a secde ettirdiler.
Fakat, şimdi ne oldu? Onların torunları benim peşimdeler. Hâyâ perdelerini
sıyırıp çöpe attım. Şimdi birbirlerinin namusuna kötü gözle bakmayı hüner
sayıyorlar. Bu manzara beni keyfimden çıldırtıyor. Dahası da var. Dün
Osmanlının isminden dehşete kapılan Avrupalı, bugün memleketinize
rahatlıkla giriyor. İstediği gibi eğleniyor ve Meyhanelerinizde,
kızlarınızın taşıdığı içkileri içiyorlar.Bu konuşmaları dinlerken adamın
içinde bir sıkıntı belirmiş ve şeytanın kendisini ümitsizliğe düşürmek
istediğini anlamıştı. Elbette daha fazla konuşturamazdı:
"Her kışın bir baharı, her gecenin bir
neharı vardır." diye başladı söze. "işte şimdi bu bahara girmek üzereyiz.
Sözünü ettiğin pespaye gençliğe bedel din, vatan millet için gece gündüz
çalışan çırpınan, göz yaşı döken yeni bir gençlik daha yetişiyor. Hem de
akıl almaz bir hızla. Bunu sen de biliyorsun. Nitekim onlarla durmadan
uğraşıyorsun. Öyle değil mi?" Şeytan adamın söylediklerini inkâr
edemezdi. Ve yanından ayrılırken "evet" dedi biliyorum. Ama yine de
onlarla uğraşacağım." deyip, kaybolması bir oldu. |