Giden Fırsatlar Bir Daha Geri Gelmez!

Çocukluğumdan beri dar mekanlardan sıkılır ve bu tür yerlerden feryat edercesine uzaklaşırdım. İleri yaşlarda bunun bir hastalık olduğunu anlamış, fakat bu illetten bir türlü kurtulamamıştım.

Oysa ki o dar mekânlara, şimdi ister istemez girecektim. Beni sarıp sarmalamışlar ve uzunca bir tabuta yerleştirmişlerdi. Çevremde dolaşanların sesini gayet iyi duyuyor gözlerim kapalı olmasına rağmen, her nasılsa onları görebiliyordum.

Genç yaşta öldü zavallı, diyorlardı. Halbuki yapacak çok işi vardı.

Gerçekten de bir çok işim yarım kalmıştı. Mesela oğluma iyi bir iş yeri açamamış, araba ile renkli televizyonunun taksitlerini henüz bitirememiştim. Büyük bir firma kurup dostlarımı orada toplamak ta arık hayal olmuştu. Üstelik kış çok yaklaştığı halde odun kömür işini halledememiş ve çatının akan yerlerini aktaramamıştım. Yarıda kalan işlerimi arka arkaya sıralarken, kulaklarımı çınlatan bir sesle irkildim. Sanki mikrofonla söylenen bu ses, beynimin en ücra köşelerinde yankılanıyor ve:

“Geçti artık, geçti” diyordu. İçimden “Keşke geçmemiş olsaydı” diyordum. Nereden başıma gelmişti o kaza bilmem ki Halbuki ne kadar da iyi araba kullanırdım.

Olup bitenleri hatırlamaya çalışırken, dostlarım çevremi sardığını ve içinde bulunduğum tabutun kapağını örtmeye çalıştıklarını farkettim. Onları engellemek için avazın çıktığı kadar bağırmak ve çırpınmak istediğim halde ne kımıldayabiliyor, ne de bir ses çıkartabiliyordum. Biraz sonra koyu bir karanlıkta kalmış ve gözlerimi tabutun tahtaları arasından sızan ışığa çevirmiştim.

Dehşet içinde ;

Aman Allah’ım ,dedim .

Ne olacak şimdi halim?

Korkudan hiçbir şey düşünemiyordum. Bu arada omuzlara kaldırılmış ve sallana sallana götürülmeye başlanmıştı. Dışarıdaki seslerden yağmur yağdığı belli oluyor ve su damlacıklarının sesi tabutumun gıcırtısına karışıyordu.

Cenaze namazı için camiye gidiyor olmalıydık. Cami deyince aklıma gelmişti. Çok yanımızda olmasına ve hergün 5 defa davet edilmesine rağmen bir türlü vakit bulup gidememiştim. Ama her zaman söylediğim gibi 50 yaşına gelince namaza başlayacak ve herkesin şikayet ettiği kötü alışkanlıklarımı terkedecektim. Evet evet, şu kaza olmasaydı, ilerde ne iyi bir insan olacaktım.

Daha önceden duyduğum ve nereden geldiğini kestiremediğim ses.

“Geçti artık geşti” diye tekrarladı. “Bitti artık.”

Biraz sonra namazım kılınmış ve tekrar omuzlara kaldırılmıştım. Mahallemizdeki kahvehanenin, önünden geçerken, hergün iskambil oynadığımız arkadaşların neşeli kahkahalarını işitiyor ve “herhalde ölüm haberimi duymamış olacaklar” diye düşünüyordum. Sesler iyice uzaklaştığında eğik bir şekilde taşındığımı hissederek, mezarlığa çıkan yokuşu turmandığımızı anlasım. Şiddetle yağan yağmurun tabuttaki çatlaklardan sızarak kefenimi yer yer ıslattığının da farkındaydım. Buna rağmen dışarıda konuşulanlara kulak verdim. Dostlarımın bir kısmı piyasadaki durgunluktan bahsediyo, bir kısmı da milli takımın son oyununu methediyordu. Tabutumu taşıyan diğer biri ise yanındakinin kulağına fısıldayarak.

Rahmetlinin tersliği, öldüğü günden belli, diyordu. Sırılsıklam olduk birader..!

Duyduklarım herhalde yanlış olmalıydı. Yoksa bunlar uykularımı onlar için feda ettiğim dostlarım değilmiydi?

Yolculuğum bir müddet sonra bitmiş ve tabutum yere indirilmişti. Kapak tekrar açıldı ve cansız vücudumu yakalayan kollar, beni dibinde su toplanmış olan çukura doğru indirdi.

Boylu boyunca yattığım yerden etrafıma baktım.

Aman Allah’ım, bu kabir değilmiydi?

O ana kadar buraya gireceğimi neden düşünmemiştim? Sessiz feryatlarımı kimseye duyuramıyor ve dostlarımın üzerimi örtmek için yarıştığını hissediyordum.

Tekrar zifiri karanlıkta kalmış ve bütün acizliğimle duâ etmeye başlamıştım.

Ya Rabbi, diyordum. Bir fırsat daha yık mu, senin istediğin gibi bir kul olayım. Ve kabrimi, cennet bahçelerinden bir bahçeye çevireyim.

Aynı ses, her zamankinden daha şiddetle olarak:

“Geçti artık, geçti” diye tekrarladı. “Her şey bitti artık.”

Mezarımı örten tahtaların üzerine atılan toprakların çıkardığı ses gök gürültüsünü andırıyor ve bütün benliğimi sarsıyordu.

Son bir gayretle yerimden fırlayarak gözlerimi açtım. Odamdaki rahat yatağımda yatıyor, fakat korkunç bir kabus görüyordum. Bitişik dairede oturan doktor arkadaşım beni ayıltmaya çalışarak;

“Geçti artık, geçti” diye bağırıp duruyordu. “Geçti, bak hiç bir şey kalmadı.”   

Yattığım yerden yavaşça, doğruldum .Terden sırılsıklam olmuş ve sanki 20 kilo birden vermiştim.Dışarıda sağanak halinde yağmur yağıyor, şimşek ve gök gürültüsünden bütün ev sarsılıyordu.

Etrafımdakilerin şaşkın bakışları arasında kendimi toparlamaya çalışırken.

 Ya Rabbi sana zerrelerim adedince şükürler olsun,diyordum. İyi bir kul olmak için ya bir fırsat daha vermeseydin!...