Ancak hem bu sokun etkisinden, hem
de savunduklari fikirlerin curuklugunden dolayi, Bilim ve Utopya
dergisi yazarlari bir kez daha son derece celiskili iddialarda bulundular.
Dahasi, kucuk oyunlara, carpitilmis alintilara siginarak bilimsel
yenilgilerini gizlemeye calistilar. Asagidaki yazida, sozkonusu
derginin yazarlari ve bilirkisileri tarafindan sergilenen tum bu
carpikliklari izah edecegiz.
Amacimiz su veya bu kisiyi elestirmek
degil, bu kisileri sasirtici bir bagnazlik ve yanilgiya surukleyen
Darwinist ve materyalist dogmanin icyuzunu gozler onune sermektedir.
Evrimcilerin cok belirgin bir ozelligi,
inandiklari teoriyi tartismaya, cok inatci bir sekilde karsi cikmalaridir.
Canliligin rastlantilarin ve doga kanunlarinin urunu olduguna koru
korune inanmislardir ve bunu sorgulayan her turlu elestiriye buyuk
bir ofkeyle cevap verirler. Kendilerine son derece somut deliller
gosterilse de, bu delilleri tamamen gormezden gelir, konuyu demagoji
duzeyine cekmeye calisirlar.
Sozkonusu yazida Prof. Goren, evrim
teorisini curuten onemli bilimsel kanitlardan soz etmistir. Ornegin;
Bilim adamlarinin "canliliktaki
tasarimi belirlemek icin" ortaya koyduklari bilimsel kriterler
gibi bilimsel kanitlara deginilmistir.
Prof. Goren, bu gibi kanitlarin,
"canlilik tasarlanmistir, rastlantilarin urunu degildir"
sonucunu ortaya cikardigini aciklamakta ve ardindan soyle yazmaktadir:
Kuskusuz bilincli tasarim konusundaki bu calismalar, onemli
bir soruyu da beraberinde getiriyor: Tasarimci kim? Canlilari
dizayn eden bilinc, kimin bilinci? Bilincli tasarim savunuculari,
bu sorunun cevabinin, bilimin alani disinda kaldigini belirtiyorlar.
Onlara gore bilimin yasamin kokeni hakkinda varabilecegi sonuc,
canliligin tasarlanmis oldugunu tespit etmekten ibaret. Yani,
bu tasarimin sahibi kim, amaci nedir gibi sorularin, kendi alanlarindan
cikip dinin veya felsefenin ilgi alanina girdigini dusunuyorlar.
Profesor Philip Johnson'a gore, "herkes bu sorulara kendi
inanclarina ve dusuncelerine gore cevap arayabilir; ama onemli
olan, bilimin, hayati amacsiz bir rastlantilar zinciri olarak
goren Darwinist teoriyi reddediyor olmasi. (Bilim ve Teknik,
Kasim 2001, s. 45)
Dikkat edilirse ustteki aciklama,
"bilimsel kanitlar Yaratici'nin varligini gostermektedir,
ancak Yaratici'nin vasiflarini bilim yoluyla ogrenemeyiz, bu dinin
alanina girer" demektir. Yani "bilincli tasarim"
aciklamasi, bilimsel kanitlara dayanmakta, hatta bilimsel kanitlara
dayanmayan hicbir iddiada bulunmamaktadir.
Bilim ve Utopya dergisi ise,
son derece sasirtici bir carpitma yaparak, Prof. Goren'in ustteki
satirlarini kismen aktarmakta ve sonra da sanki bu satirlarda
"bilimsel kanita ihtiyacimiz yok" denmis gibi gostermektedir.
Iste Bilim ve Utopya'nin yorumu:
Gurdilek, "Bilincli tasarim" gorusunun, "objektif
kanitlar sundugunu ve pozitivizmin cercevesi icinde kaldigini"
mi dusunuyor? Bizzat bu gorusun savunuculari (Ali Goren'in yukarida
aktardigimiz satirlarindan da anlasilacagi gibi) boyle bir "dertlerinin"
olmadigini belirtmisler. "PEKI TASARIMIN SAHIBI KIM,
AMACI NEDIR", YANI "KANITLARINIZ NEREDE" GIBI
SORULARA yanit vermekle yukumlu olmadiklarini pesinen soylemisler.
Bir bilim dergisi, bilim ile dogma arasinda tarafsiz kalabilir
mi? (Bilim ve Utopya, Aralik 2001, s. 33)
Ustteki satirlardaki hileyi hemen
fark edebilirsiniz: Once gercekten Prof. Goren tarafindan
belirtilmis olan "tasarimin sahibi kim, amaci nedir"
sorulari belirtilmektedir. Sonra da "YANI" denerek,
gercekte bu sorularla hicbir ilgisi olmayan ve Prof. Goren tarafindan
hic kullanilmamis olan "kanitlariniz nerede" gibi bir
soru eklenmekte ve buna bir yanit verilmedigi ileri surulmektedir.
Oysa gercekte Prof. Goren'in yazisinda ve "bilincli tasarim"i
savunan tum bilim adamlarinin calismalarinda hep kanit sunulmaktadir
ve hicbir zaman da "kanit sunmaya ihtiyacimiz yok" denmemektedir.
Aslinda Bilim ve Teknik dergisindeki
Prof. Goren imzali "Bilincli Tasarim" makalesiyle, Bilim
ve Utopya'nin buna vermeye calistigi "cevabi" inceleyen
herkes, Bilim ve Utopya'nin son derece yaniltici bir uslup
kullandigini kolaylikla gorebilir. Dergi acikca, kendisine sunulan
pek cok kanita tamamen yuz cevirmekte, sonra da "kanit gostermiyorlar,
gostermeye de ihtiyacimiz yok diyorlar, bunlar dogmatik"
seklinde ozetlenebilecek bir carpitmaya basvurmaktadir.
Prof. Dr. Dincer Gulen'in Hayal Dunyasi
Yukarida sozunu ettigimiz carpitma,
Bilim ve Utopya yonetimi tarafindan icad edildikten sonra,
dergi cevresi tarafindan oldukca begenilmis gorunmektedir. Cunku
Bilim ve Utopya'nin evrim konusundaki en onde gelen bilirkisilerinden
biri olan, bu dergi tarafindan duzenlenen konferanslara evsahipligi
ve konusmacilik yapan Istanbul Universitesi Fen Fakultesi Dekani
Prof. Dr. Dincer Gulen de ayni carpitmaya katilmaktadir. Prof.
Gulen, "Bilincli Tasarim Gorusu Bilimsel Degil" basligiyla
yayinlanan aciklamasinda, yukarida belirttigimiz carpitmayi uzun
uzun tekrarlamakta, sonra da su ilginc yorumu yapmaktadir:
"Bilincli Tasarim" gorusu bilimsel degildir, cunku
kendi sorduklarina bilimsel yanit veremiyorlar ve her zaman
oldugu gibi dinsel gorusleri ortaya atiyorlar."
Oysa "Bilincli Tasarim"
savunucularinin yaptigi sey, bunun tam tersidir. Sorduklari soru,
"canlilikta bilincli bir tasarimin kanitlari var midir"
sorusudur, ve ortaya koyduklari deliller buna cok keskin bir "evet"
cevabi vermektedir. Dahasi, Prof. Gulen'in iddiasinin aksine,
"dinsel gorusleri" degil, somut bilimsel kanitlari ortaya
atmaktadirlar.
Kisacasi, Istanbul Universitesi
Fen Fakultesi Dekani Prof. Dr. Dincer Gulen, kendi kurguladigi
mantiklari "Bilincli Tasarim" savunucularina atfetmekte,
sonra da bu mantiklari elestirmektedir. Oysa okuyuculari ve ogrencileri,
bir bilim adami olarak kendisinden daha tutarli ve daha objektif
bir tutum bekleyeceklerdir.
Prof. Dr.
Aykut Kence'nin Deney ve Gozlem Konusundaki Yanilgisi
Bilim ve Utopya cevresindeki
onemli isimlerden biri olan ODTU Biyoloji Bolumu ogretim uyesi
Prof. Dr. Aykut Kence de kampanyaya katilmis ve "Bilincli
Tasarim" hakkinda bir seyler soylemeye calismistir. Ancak
Kence'nin soyledikleri, daha once defalarca gecersizligi aciklanmis
bir itirazin israrla tekrarlanmasindan baska bir sey degildir.
Kence'nin itirazi, "gozlem ve deneyle sinanabilirlik"
kavramina dayanmaktadir:
"Bu gorus (Bilincli Tasarim) bilimsel bir gorus degildirÖ.
Deney ve gozlemlerle sinanmayan bir gorusun bilimde yeri yoktur."
(Bilim ve Utopya, Aralik 2001, s. 35)
Kence'nin anlamak istemedigi nokta,
gerek evrim teorisinin gerekse bilincli tasarim aciklamasinin,
"gecmiste yasanmis, gozlemlenmesi ve tekrari mumkun olmayan
olaylar"la ilgili oldugudur. Yani buradaki konu, yercekimi,
suyun kaldirma kuvveti, kimya kanunlari gibi her an ve surekli
gordugumuz, gozlemledigimiz, deneye tabi tutabildigimiz kavramlar
degildir.
Peki bu sekilde olmasi konuyu bilim
disina cikarir mi?
Hayir. Cunku bilim, gecmiste yasanmis
olaylarin nasil gerceklestigine dair de arastirma yapar. Ornegin
evrenin nasil ortaya ciktigi konusu bilimsel yontemlerle arastirilmaktadir
ve pek cok bilim adami bu konuda "Big Bang" teorisinde
karar kilmistir. Evrenin buyuk bir patlamayla yoktan yaratildigini
savunan bu teori kuskusuz bilimseldir. Ama elbette gozlemlenemez,
deneye tabi tutulamaz. Cunku gecmiste olmus ve bitmistir.
Iste canlilarin nasil ortaya ciktigi
sorusu da, evrenin kokeni konusu gibi, dogrudan deney ve gozlem
yoluyla degil, ancak deney ve gozlemlerin ortaya koydugu kanitlarin
incelenip yorumlanmasiyla, yani cikarim yapilarak ele alinacak
bir konudur. Bundan dolayidir ki, evrimcilerin "yaratilisi
laboratuvarda gozlemleyebilir miyiz, test edebilir miyiz"
demeleri, bir demagojiden ibarettir.
Evrimcilerin bu demagojiyle gizledikleri
gercek ise, deney ve gozlemlerin teorilerinin tamamen aleyhinde
sonuclar vermesidir. Evet, evrim teorisi gecmiste yasanmis olaylarla
(canlilarin ortaya cikmasiyla) ilgilidir, ama evrimciler bu olaylarin
bir "surec"le saglandigini savunmaktadirlar. Bu durumda
sozkonusu surecin bugun de gozlemlenebilmesi gerekir. Ornegin
cansiz maddeden canli mikroorganizmalarin dogabildigini, mutasyonlarin
genetik bilgiyi gelistirdigini, dogada yeni canli siniflari olustugunu
gormemiz gerekir. Ama bunlarin hicbiri yoktur. Deney ve gozlemler
dogada bir "evrim sureci" olmadigini gostermektedir.
Doc Dr. Haluk
Ertan'in Yanilgilari I : Zararli Mutasyonu Evrim Lehinde Kanit
Gibi Sunmak
Bilim ve Utopya yazarlari,
"Bilincli Tasarim bilimsel olmayan bir gorustur" mantigini
onlarca kez tekrarlamalarina ragmen, Bilincli Tasarim lehinde
one surulen delillere karsi hicbir aciklama getirememislerdir.
Bu konuda bir denemede bulunan tek Bilim ve Utopya yazari
Doc. Dr. Haluk Ertan ise, yazdiklariyla gercekte kendi iddiasini
curutmustur.
Doc. Dr. Ertan'in yanilgilarina
gecmeden once, mutasyon kavraminin evrim teorisi acisindan onemini
hatirlatalim: Evrimciler, canlilari bilincli bir tasarimin urunu,
yani Yaratici'nin eseri olarak kabul etmek istemedikleri icin,
yeryuzundeki milyonlarca farkli canli turunun olaganustu sistemlerini,
organlarini ve bunlari belirleyen genetik yapilarini rastlantisal
doga olaylariyla aciklamaya calisirlar. Bu amacla one surdukleri
iki "evrim mekanizmasi"ndan da sadece birisi icin "canlilara
yeni genetik bilgi katma" rolu bicerler. Bu sozde mekanizma
mutasyonlardir. "Sozde" demek gerekir, cunku bugune
kadar canlilarin genetik bilgisini gelistiren tek bir mutasyon
dahi gozlemlenmemis; mutasyonlarin etkisinin hep zararli, bozucu
hatta kimi zaman oldurucu oldugu gorulmustur.
Evrimcilerin bilincli tasarima karsi
cikabilmeleri icinse, canlilari gelistiren, onlara yeni ozellikler
katan mutasyonlar gosterebilmeleri gerekir.
Nitekim Bilim ve Utopya yazari
Doc. Dr. Haluk Ertan da, bilincli tasarim aciklamasina karsi cikmak
icin mutasyonlardan soz etmeye karar vermistir. Dergide yayinlanan
"Bilincli Tasarim degil, Bilincli Saptirim" baslikli
makalesinde, Michael Behe tarafindan gundeme getirilen "bakteri
kamcisi" konusunda sunu yazmaktadir:
Bakterilerde kamci protein genleri ile yapilan mutasyon calismalarinda,
sisteme ait bazi genlerde meydana getirilen yapay bozukluklarin,
kamcinin calismasini durdurmadigi, ama bakterinin kimi zaman
ortamdaki uyarani uygun sekilde algilamasini engelledigi veya
kamcinin sola ya da saga donus yonunu duzgun ayarlayamadigi
gorulmustur. Yani bu mutant bakterilerde kamci is gormekte,
ama organizma kendisinden cok etkin bir sekilde yararlanamamaktadir.
(Bilim ve Utopya, Aralik 2001, s. 36)
Kisacasi, Doc. Dr. Ertan, bakteri
kamcisini tamamen durdurmayan, ancak fonksiyonlarini zayiflatan
yani "genetik bilgi kaybina" yol acan mutasyonlardan
soz etmektedir. Kuskusuz bu, evrim teorisi lehinde bir delil olamaz,
aksine mutasyonlarin hicbir zaman genetik bilgi olusturmadiklarini,
genetik bilginin ancak bilincli bir yaratilisin eseri oldugunu
savunan "Bilincli Tasarim" aciklamasi lehinde bir delildir.
Sayin Ertan bunun ardindan insan
gozunu etkileyen bazi mutasyonlarin da renk korlugune yol actigini
belirtmektedir ki, burada da ayni durum sozkonusudur.
Sayin Ertan'in sozkonusu zararli
mutasyon orneklerini vermekteki amaci ise, Prof. Ali Goren'in
makalesinde gecen "kamciyi olusturan molekuler parcalarin
tek bir tanesi bile olmasa ya da kusurlu olsa, kamci calismaz"
aciklamasini curutmektir. Oysa bu aciklamada sozu edilen kusur,
herhangi bir molekuler parcayi tamamen islevsiz hale getirecek
bir kusurdur. Islevini yarim goren bir parcanin bir "sistem
cokmesi" degil "verimsizlik" meydana getirecegi
elbette herkes tarafindan bilinmektedir.
Sonucta, Doc Dr. Ertan'in indirgenemez
kompleks organlar hakkinda verebildigi yegane mutasyon orneginin
"zararli mutasyonlar" oldugu ve bunun da evrim teorisi
lehinde degil, aleyhinde bir delil oldugu gercegi degismemektedir.
Doc Dr. Haluk
Ertan'in Yanilgilari II : Cesitliligi Evrim Kaniti Sanmak
Evrimciler, eger bakteri kamcisinin
veya diger indirgenemez kompleks organlarin kokenini aciklamak
istiyorlarsa, bunlarin hangi dogal seleksiyon-mutasyon asamalari
ile olustugunu izah etmeye calismalidirlar. Ama bu, bir arabanin
ruzgar ve yildirimlarin etkisiyle bir hurda deposundan "kademe
kademe" olustugunu iddia etmek kadar sacma ve imkansizdir.
Bu nedenle konuyu gecistirmeye ve dikkat dagitmaya calisirlar.
Doc. Dr. Haluk Ertan da ayni yontemi
kullanmistir. Bakteri kamcisinin kokenini aciklamaya calismak
yerine, diger mikroorganizmalarin kullandigi diger bazi hareket
sistemlerinden bahsetmis ve konuyu "laf kalabaligi"
ile kapatmistir.
Oysa Sayin Ertan'in sozunu ettigi
diger hareket sistemleri de son derece komplekstir. Nitekim Michael
Behe, Darwin'in Kara Kutusu kitabinda bakteri kamcisini
(flagella) konu edindigi gibi, diger bir hareket sistemi olan
kirpikcikleri (cilia) de anlatmakta ve bunlarin da indirgenemez
kompleks yapilarini gostermektedir. Doc. Dr. Ertan'in sozunu ettigi
bir ucuncu hareket sistemi olan "gaz kesecikleri" ise,
kompleks bir yapiya sahip olusunun yaninda, diger iki sistemle
(flagella ve cilia) hicbir benzerligi bulunmayan apayri bir tasarimdir.
Sonucta Doc. Dr. Ertan, birbirlerinden
tamamen farkli tasarimlara sahip olan bir kac ayri mikroorganizmal
hareket sisteminden soz etmekte ve sozu su sekilde kapatmaktadir:
Goruldugu gibi mikroorganizmalar icinde biyolojik yapilarin
basitinden karmasiga her cesitini gormek olasidir. Iste bu zengin
cesitlilige dayanarak, dunyamizdaki canlilar icinde, genetik
madde degisikligi ve alisverisine en yatkin canlilar olan mikroorganizmalarda
kamci gibi sistemlerin evrimlesmesi mumkun olmustur. (Bilim
ve Utopya, Aralik 2001, s. 37)
Buradaki mantik, ilk basta verdigimiz
ornege donersek, bir arabanin hurda deposundan tesadufen olustugunu
iddia eden birisinin, "bunda ne var sasilacak, zaten yakinda
bir yerlerde bir bisiklet, bir kay-kay bir de mopet var, bu zengin
cesitlilik icinde hepsi birbirinden yedek parca alisverisinde
bulunmus ve evrimlesmistir" demesi gibidir. Ustteki alintida
da birbirinden cok farkli molekuler sistemler sayilmakta, bunlar?n
ilk olu?umu bile aÁ?klanamazken, sonra da fazla dusunmeyip bunlarin
bir sekilde evrimlestiginin kabul edilmesi istenmektedir.
Bu tur bir yaklasim kuskusuz bilimsel
degil dogmatiktir. Doc. Dr. Ertan, yukaridaki aciklamasini, buna
dair kanitlar gordugu icin degil, bu aciklamanin dogru olmasini
istedigi icin savunmaktadir. Detaylari dusunmekten ve dusundurmekten
ozenle kacinmaktadir. Cunku, o da fark etmektedir ki, konuyu ne
kadar detayli dusunurse, evrim teorisinin bir aldanis oldugunu
o kadar acik gorecektir.
Doc. Dr. Haluk Ertan, yazisinin
sonunda bir baska demagojiye daha siginmis ve "hatalarla
dolu sistemler" de oldugunu ileri surmustur. Ancak tek bir
ornek dahi gostermedigi bu iddianin ciddiye alinacak bir tarafi
yoktur. Eger Doc. Dr. Haluk Ertan, "hatalarla dolu sistemler"
sandigi biyolojik yapilari aciklarsa, o zaman kendisine bu sistemler
hakkindaki yanilgilarini anlatma firsati da dogacaktir.
Bir Yargi
Bozuklugu Ornegi
Evrimciler kendilerini imkansiz
senaryolara koru korune inanmaya zorladikca, mantikli dusunme
ve yargida bulunma yeteneklerini de koreltmektedirler. Bunun sonucunda,
siradan bir konudaki degerlendirmelerinde dahi sasirtici mantik
celiskileri ortaya cikmaktadir.
Doc. Dr. Haluk Ertan'in Michael
Behe'yi "bilim dunyasinda yayinlari atif almayan bir kisi"
olarak gosterme cabasi bunun bir ornegidir. Ertan, Behe'nin 2000
ve 2001 yilindaki bazi bilimsel makalelerinin hic atif almadigini
(baska makalelerde referans gosterilmedigini) belirtmekte, sonra
da soyle yazmaktadir:
Bu sonuclara bakip bazi insanlar bilim dunyasinin Behe'ye
karsi bir onyargi icinde oldugunu dusunebilir. Fakat ayni arastirmacinin
1997 yilinda, Biochemical and Biophysical Research dergisinde,
uzmanligina iliskin bir arastirma konusu olan nukleozom olusumu
ile ilgili makalesi, uc (3) atif almistirÖ 1990'li yillarin
ortalarina kadar uzmanlik alaninda yaptigi yayinlarda bilim
dunyasinda iyi bir yer edinen Michael Behe'nin, bilim ve akil
disi dogmatik cozumlemelere girdikten sonra bilim insanlarinca
nasil yalniz birakildigi gorulmektedir. (Bilim ve Utopya,
Aralik 2001, s. 35-36)
Michael Behe'nin akademik calismalarinin
gercek degeri ayri bir konu olarak ele alinabilir. Ama bizim icin
burada ilginc olan, Doc. Dr. Haluk Ertan'in mantik orgusudur.
Ustteki sozlerinde:
1) Once "bazi insanlar bilim
dunyasinin Behe'ye karsi bir onyargi icinde oldugunu dusunebilir"
diyerek aslinda bir onyargi olmadigini izaha girismektedir.
2) Sonra Behe'nin 1997 yilina (Darwin'in
Kara Kutusu'nun yayinlandigi yila kadar) bilim dunyasinda
iyi bir yer edindigini yazmaktadir.
3) Sonra da, kendince sozde "dogmatik
cozumlemeler" dedigi Bilincli Tasarim tezinden sonra, Behe'nin
yalniz birakildigini ileri surmektedir.
Yani yazdiklari tamamen kendi kendini
curutur niteliktedir!
Bu kadar basit bir mantiksal celiskinin
ne yazari olan Doc. Dr. Ertan ne de dergi editorleri tarafindan
gorulememesi oldukca sasirticidir. Bilim ve Utopya cevresi,
fanatizmin akli korelttigi gercegini artik gormelidir.
Bu noktada belirtilmesi gereken bir
diger ?nemli nokta ise, karsi tarafin akademik duzeyini inkar
ederek bilimsel bir tartismada galip gelmeye calismanin cok hatali
bir y?ntem oldugudur. Sayin Haluk Ertan nasil bilimsel arastirmalar
yurutmus, akademik kariyer yapmis ve bunun sonucunda docentlik
unvani elde etmis bir bilimadamiysa, Michael Behe de biyokimya
alaninda ?nemli arastirmalar yapmis ve docentlik unvani elde etmis
bir bilimadamidir. Bir insan kalkip da "Haluk Ertan'in fikirleri
?nemli degildir, cunku bilim dunyasinda yeri yoktur" dediginde
bu iddia gecerli olmayacagi gibi, Behe icin ?ne surulecek benzer
bir iddia da gecerli olmayacaktir.
Ortada gerek Behe gerekse diger pek
cok "bilincli tasarim" savunucusu tarafindan ortaya
konan acik bilimsel gercekler vardir. Bu gerceklere karsi "reddiye"
yolunu secmek, "gunes yoktur" veya "ay yoktur"
demek gibi bir seydir ki, ciddiye alinamaz. Bilimsel bir konu
bu gibi demagojilerle degil, somut bilimsel veriler uzerindeki
g?ruslerle tartisilir.
Sonuc: Bilincli
Tasarima Karsi Bilincsiz Itirazlar
Bilim ve Utopya ekibi, "bilincli
tasarim" kavramindan neden bu kadar rahatsiz olmaktadir,
bunu da sorgulamalari gerekir. Dogadaki milyonlarca farkli turde
canlinin tum kompleks yapi ve sistemlerini birer "tasarim"
olarak nitelendirmek, son derece mantiklidir. Nasil bir araba,
telefon veya saat icin "tasarim" diyorsak, bunlardan
daha kompleks yapidaki canlilar icin de "tasarim" diyebiliriz.
Bir tasarim olduguna gore de, bunun "bilincli" oldugu
sonucuna varmak, aklin ve mantigin dogal sonucudur. Acaba bu gercege
karsi Bilim ve Utopya neyi tercih etmektedir? Onlara gore
"bilincsiz tasarim" mi demek gereklidir? Isterlerse
bu konuda bir calisma yapabilir ve "mantiksal olarak, tasarim
kavrami bilinci mi yoksa bilincsizligi mi ifade eder" diye
yapabilirler. Varacaklari sonuc sudur: Bilincli tasarim kavramina
karsi getirdikleri itiraz, oldukca bilincsiz bir fanatizmden baska
bir sey degildir.
Bilim ve Utopya cevresi evrim
teorisine sahip cikarken sergiledigi mantiksal celiskileri ve
fanatizmi, Kuran ve Islam'i konu edinirken de sergilemektedir.
Derginin Aralik 2001 sayisinda yer alan "Postmodern Islamcilik"
baslikli makale bunun yeni bir ornegidir. Makale yazari Hasan
Aydin'in ve onun gibi dusunenlerin yanilgilarini gormek isteyenler,
Harun Yahya'nin Akilsiz, Kuran'i Nasil Yorumlar adli eserine basvurabilirler.
(http://www.harunyahya.net/imani/akilsiz.html)
Tum bu umutsuz cabalar, yanilgilar,
yargi bozukluklari, fanatik yorumlar, Bilim ve Utopya'nin
dunya gorusundeki carpikligin bir sonucudur. Biz yine de olumlu
bakiyor ve bu dergi cevresindeki insanlarin yakinda gercekleri
gormeye baslayacaklarini umuyoruz.