Bir Kısım Dinî Deyimler 1

İbadet

Lûgat'ta kullukta bulunmak demektir. Dinimizde ise "İyi niyete bağlı olarak yapılmasında sevab bulunan her iştir. Yüce Allah'a saygı ve itaat için yapılır. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi...

Tâat

Emri benimseyip yerine getirmek demektir. Buna itaat de denir. Dinde ise, yapılmasından dolayı sevab kazanılan herhangi bir iştir; gerek niyet bulunsun, gerek bulunmasın. Kur'an-ı Kerim'i okumak gibi...

Kurbet

Yakınlık demektir.Dinde ise, Yüce Allah'a manevî olarak yakınlığa sebeb olan herhangi güzel bir iştir. Sadakalar ve nafile kılınan namazlar gibi...

Niyet

Kasıd manasındadır ki, kalbin bir şeyi yapmaya yönelmesi demektir. Dinde ise, yapılan bir görevle Yüce Allah'a ibadette bulunmayı ve O'na manevî bakımdan yaklaşmayı kasdetmektir.

Bir işin ibadet olabilmesi için böyle bir niyete ihtiyaç vardır. Örnek: Biz namazlarımızı, yalnız Yüce Allah'ın emrine uymak için, O'nun rızasını kazanmak için kılarız. İşte bu, namaz hakkında bir niyettir. Yoksa başkalarına göstermek veya vücut sağlığı için namaz şeklinde yapılacak olan hareketler, Allah rızasını taşımadığı için, ibadet sayılmaz. Allah rızası niyetine bağlı bulunan temizlik gibi bir abdest de, bir ibadettir.

Teklif

Bir kimseye zorluk veren bir şeyi emretmek ve ona yüklemek demektir. Dinde ise: İslâm dininin ehliyet ve yetkiye sahib olan insanlara birtakım şeyler yapmalarını ve birtakım şeyleri yapmamalarını emredip yüklemesidir. Bunlarla din yönünden görevlenmiş olan bir insana da Mükellef (Yükümlü) denir. Çoğulu "Mükellefin" dir.

İnsanlar yetki ve kudretleri nisbetinde mükellef (yükümlü) olurlar. Aklı bulunan ve büluğ çağına ermiş olan kimsenin ehliyeti tam olacağından yükümlülüğü de öylece tam olur.

Akıl

Ruhun bir kuvvetidir ki, insan onunla bilgi sahibi olur. İyi ile kötüyü ayırır ve eşyanın gerçek hallerini onunla anlar.

Diğer bir tarife göre akıl ruhsal bir nurdur ki, insana gideceği yolu aydınlatır, insana hak ve gerçeği bildirir. Bu ruhsal kuvvete sahib olana akıllı kimse denir. Bundan yoksun olana da Mecnun (deli) denir.

Büluğ

Belli bir çağa yetişmek ve belli birtakım vasıflara sahib olmak demektir. Belli bir yaşta bulunan ve belli vasıflara sahib olan kimseye "bâliğ ve bâliğa" denir. Şöyle ki: Uykuda gördüğü bir rüyadan dolayı üzerine gusletmek gereken (ihtilâm olan) bir erkek bâliğdir. Evlendiği takdirde çocuk yapabilecek genç bir erkek de baliğdir.

Baliğ veya baliğa olma yaşının başlangıcı, erkek çocuklar için tam on iki, kız çocuklar için de tam dokuz yaştır. Bu yaşların sonu da her ikisinde tam on beş yaştır.

Böyle on beş yaşını bitirmiş olduğu halde, kendisine ihtilâm ve gebelik gibi büluğ eseri belirmeyen kimse, hükmen baliğ sayılır.

Hüküm

Karar, bir şeyin sonucu olma, bir sonucu gerektirme, etki, emretme manalarında kullanılır. Din deyiminde ise, bir şeyin üzerine düşen eser demektir. Yükümlülerin (mükelleflerin) işleri ile ilgili olan dine ait hükümlerden her birine "Şer'î hüküm, çoğuluna da Ahkâm-ı Şer'iye (Şer'î hükümler) denilir.

Örnek: Zekât farzdır, hırsızlık haramdır, denilmesi birer Şer'î hükümdür.

Ef'al-i Mükellefin

Mükellef insanların yaptıkları işlerdir ki, farz, vacib, sünnet, müstahab, helal, mübah, mekruh, haram, sahih, fasid, batıl gibi kısımlara ayrılır.

Farz

Yapılması din yönünden kesin şekilde gerekli olan herhangi bir görevdir. Farz, kat'î ve zannî diye ikiye ayrıldığı gibi, farz-ı ayın ve farz-ı kifaye olarak da kısımlara ayrılır.

Farz-ı Kat'î (Kesin farz)

Kesin olarak şer'î bir delil ya Kur'anın açık bir âyeti yahut peygamberimizin sağlam bir hadisi ile yapılması emredilen ve istenen görevdir. Namaz ve zekât gibi...

Farz-ı Zannî

Müçtehidlerce kesin sayılan delile yakın bir derecede kuvvetli görülen ve böylece zannî bir delil ile sabit olan görevdir. Amel bakımından kesin farz kuvvetinde bulunur. Buna Farz-ı Amelî (amel bakımından farz) da denir. Aynı zamanda böyle bir farza, delilinin zannî olmasından dolayı "Vacib" adı da verilir. Buna göre farz-ı amelî, farz kısımlarının zayıfı, vacib kısımlarının da kuvvetlisi bulunmuş olur. Nitekim abdest almakta başa mutlak olarak meshetmek kesin bir farzdır. Fakat başın dörtte biri kadarını meshetmek ise, amelî bir farzdır.

Farz-ı Ayn

Yükümlü (mükellef) olan herkesin yapmak zorunda olduğu farzdır. Beş vakitte kılınan namazlar gibi...

Farz-ı Kifaye

Yükümlülerden bazılarının yapmaları ile diğerlerinden düşen ibadetlerdir. Cenaze namazı gibi...

Farzların yapılmasında büyük sevablar vardır. Özürsüz olarak yapılmamaları da, Allah'ın azabını gerektirir. Kifaye olan farzı, müslümanların bir kısmı yapmadığı takdirde, bundan haberi olan ve bunu yapmaya gücü yeten bütün müslümanlar Allah katında sorumlu olup günah işlemiş bulunurlar.

Kesin olan farzı inkâr etmek küfür olur. Amelî olan bir farzı inkâr bid'attır, günahı gerektirir. Bütün bunlar farzların hükmüdür. Farzın çoğulu feraizdir.

Devam edecek...

KAYNAK: BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ -ÖMER NASUHİ BİLMEN

SADELEŞTİREN: A. FİKRİ YAVUZ

bu tür maillerin
size bir daha gönderilmesini istemiyorsanız
muhammed83@superonline.adresine boş mail atmanız yeterlidir.