ALLAH'UTEÂLÂNIN SUBUTİ SIFATLARI

Hayat

Dirilik demektir. Allah kendi şanına mahsus bir hayat sıfatı ile vasıflanmıştır. Allah'ın ilim, irade ve kudret sıfatları ile vasıflanmasının bir gereği olarak hayat sıfatı da vardır. Hayatı olmayan bir şey, bilmekten, dilemekten ve yapabilmek gücünden yoksun olur. Bu ise, yaratıcı için büyük bir noksandır.

Bu sıfatlardan mahrum olan bir varlık, kendi kendine hiç bir şey yaratamaz. Hele bilgi, düşünce, dileme ve güç sahibi olan varlıkları yaratmaya asla kabiliyetli bulunamaz. Çünkü hiçbir eser, yaratıcısında bulunmayan bu gibi vasıfları taşıyamaz. Onun için doğa adı verilip gerçekte ilim, irade ve kudretle nitelenmeyen ve varlığı nesnelere bağlı olarak düşünülüp, onun dışında varlığı bulunmayan şuursuz bir varlık asla bir yaratıcı sıfatını taşıyamaz. Özellikle böyle bir varlık, akıl, irade ve kudret sahibi milyarlarca yaratığın mucidi hiçbir şekilde olamaz.

Sonuç şudur ki, kâinatın yaratıcısı olan Allah, Hayat sıfatı ile vasıflanmıştır. Hayyü'l-Kayyûm'dur. (Hem kendisi diri hem de her şeyi dirilten ve ayakta tutandır.)

İlim

Bilmek, idrak etmek sıfatıdır. Allah Tealâ ilim sıfatı ile vasıflanmıştır. O'nun ilmi, yaratıkların ilmi gibi basit ve sınırlı değildir, bütün kâinatı çevreler. Allah her şeyi bilir. Onun bilgisinden hiçbir zerre hariçte kalmaz. Hiç bir varlık da düşünce ve hareketini Yüce Allah'dan saklayamaz. Zira her şeyi bilmeyen, her hareket ve düşünceden haberi olmayan bir varlık Allah olamaz, bu kadar güzel ve acaib nesneleri meydana getiremez, bu kadar yaratığı idare edemez.

Allah'ın böyle her şeyi bildiğini güzelce düşünüp doğrulayan bir insan, elbette daima uyanık bulunur, her söz ve hareketini bir edeb üzere düzenler. Fena sözler söylemez, fena işler düşünmez, başkasına sarkıntılık etmez, hiçbir kimsenin görüp bilmeyeceği bir yerde bile Allah'ın buyruklarına aykırı bir iş yapmaz. Çünkü her yaptığını bilen yüce Allah'ın varlığına imanı vardır.

İrade

Dileyebilmek, ihtiyar edebilmek sıfatıdır. Yüce Allah irade sıfatı ile vasıflanmıştır. O'nun iradesi ezelîdir. Allah yaratacağı şeyleri bu irade sıfatı ile hikmetine göre meydana getirmeyi diler ve dilediği şey mutlaka olur. O dilemedikçe hiç bir şey vücuda gelmez. Hiç bir şey kendiliğinden var olmaz ve kendiliğinden yok olmaz. Ancak Allah'ın dilemesiyle var olur ve yine O'nun dilemesiyle yok olur.

Allah bütün bu kâinatı ezelî olan iradesi üzere yaratmıştır. Yaratılmış şeylerin milyonlarca cins ve nevilere, ayrı ayrı vasıflara sahib olması, çeşitli özellikleri taşımış olması, hele bir topraktan, bir sudan, bir havadan yararlanan sayısız ağaçların, ekinlerin, meyvelerin, çiçeklerin ve canlıların başka başka renklerde ve tadlarda meydana gelmesi ezelî bir iradenin neticesinden başka değildir.

İşte bütün bunlar, Allah'ın irade sıfatı ile vasıflı bulunduğuna birer şahiddir. Yüce Allah hakkında mecburiyet düşünülemez; O, her şeyi kendi dilemesiyle yaratır. Hiç bir şeyi yaratmaya veya yok etmeye mecbur değildir. Mecburiyet bir acizlik halidir ki, Allah'ın şanına uygun olmaz.

"Allah dilediğini hemen yapar." (Hûd: 107)

Kudret

Güç ve kuvvet manasında bir sıfattır. Ezelî ve ebedî kemal üzere bir kudret Allah Tealâ'ya mahsustur. Allah Tealâ her mümkün varlık üzerinde dilediğini yapmaya kadirdir. Onları yaratmaya ve yok etmeye güçlüdür. O'nun kudretine nihayet yoktur. Bu büyük kâinat, O'nun kudretine çok açık ve kuvvetli bir şahiddir.

Yüce Allah dilerse bir anda binlerce âlemi yoktan var eder ve dilerse onları bir anda yok eder. Çünkü dilediğini bir anda yerine getiremeyen, istediğini yapamayan bir varlık kâinatın İlâh'ı olamaz.

Yüce Allah'ın bu büyük kudretini iyice düşünen bir mümin, O'nun büyüklüğü önünde eğilir, O'nun kudretinden titrer, O'nun kutsal emirlerini yerine getirir ve yasaklarından sakınır.

"Allah her şeye kadirdir."

Semi

İşitme kuvvetidir. Allah, Semi' (işitme) sıfatı ile vasıflanmıştır. O'nun işitmesi, yaratıkların işitmesi gibi noksan ve hudutlu değildir. Yüce Allah her şeyi vasıtasız olarak işitir, ancak vasıtalardan ve vasıtalar vasıtasiyle işiten de ondan başkası değildir. O, gizli ve aşikâr söylenenlerin hepsini işitir, hiç bir şey O'nun işitme sıfatının dışında kalamaz. Kullarının dualarını ve zikirlerini, gizli aşikâr dilek ve yalvarışlarını işitip kabul eder ve onları mükâfatlandırır. Yüce Allah'ın böyle her şeyi işittiğine iman eden uyanık bir insan, daima güzel konuşur, her zaman Allah'ı anar, O'nu yüceltir. Her sözünü ve işini Allah'ın rızasına uygun yapar.

Basar

Görme kuvveti demektir. Yüce Allah kendi şanına uygun bir halde Basar (görme) sıfatı ile vasıflanmıştır. Allah, alet ve vasıta olmaksızın her şeyi görür. Fakat alet ve vasıta ile görenlerin gördüklerini de görür. Her gözden gören O'dur. Bazı şeyleri görmesi, diğer şeyleri görmesine engel olmaz ve onun görmesinden hiç bir şey gizli kalmaz. En karanlık gecelerde, karıncaların ve daha küçük yaratıkların kımıldamalarını, hareketlerini görür ve bilir. Şübhe yok ki, görememek ve bilememek büyük bir noksanlıktır. Böyle noksanlıklara sahib olan kör kuvvetler, İlâh ve yaratıcı olamazlar. Yüce Allah ise böyle bütün noksanlıklardan beridir ve bütün kemal sıfatları ile vasıflanmıştır.

Kalbi iman dolu bir insan, Yüce Allah'ın kendisini görüp gözetmekte olduğunu bilir ve üzerinde düşünür. Böylece durumunu düzeltir, edebe aykırı hiç bir harekette bulunmaz, melekler gibi temiz bir hayat içinde yaşamaya çalışır durur.

"Biliniz ki, Allah bütün yaptıklarınızı görür." (Bakara: 233)

Kelâm

Bir manayı belirten, bir maksadı anlatan söz demektir. Yüce Allah Kelâm sıfatı ile de vasıflanmıştır. O'nun kelâmı (sözü) harf ve sesden beri ve kadîmdir (başlangıcı yoktur.)

Yüce Allah, kendi kadîm kelâmını, dilediği zaman şanına uygun bir şekilde meleklerine işittirir, bildirir ve anlatır.

Allah Tealâ'nın peygamberlerine dilediği şeyleri vahy ve ilham etmiş olması da bu kelâm sıfatının bir tecellisidir. Semavî kitablar hep bu Kelâm sıfatı ile meydana gelmiştir. "Kelâm-ı Kadîm" dediğimiz Kur'an-ı Kerim de bu sıfatla Peygamberimize inmiş ve asırlardan beri hidayet rehberliği yapmıştır.

Tekvin

Var etmek, yaratmak manasınadır. Bu da Allah'ın bir sıfatıdır. Yüce Allah bu tekvin sıfatı ile dilediği herhangi bir şeyi yoktan var eder veya var iken yok eder.

Yüce Allah'ın bu alemleri yaratıp yok etmesi, kullarını yaratıp yaşatması, onları beslemesi sonra da öldürüp başka bir aleme onları götürmesi, hep bu tekvin sıfatının tecellisi ile olur.

"Allah bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona "ol" der, o da oluverir." (Yasin: 82)

Yüce Allah'ımızın kutsal sıfatlarına ait verdiğimiz bilgiye bir özet yaparak deriz ki: Yüce Allah'ın varlığı ve birliği büyüklüğü ve kudreti, ezelî ve ebedî oluşu ve diğer yüce sıfatları apaçıktır. Bunları inkar etmeye, düşünüp de doğrulamamaya imkan yoktur.

Bir düşünelim: Bu kainatta hiçbir şeyin kendiliğinden var ve yok olamayacağını kendiliğinden kımıldanamayacağını ilim ve fen haber vermiyor mu? Biz ise, milyonlarca alemin, milyonlarca parlak yıldızların varlığını, bunların hareket ve sükun hallerini görüp biliyoruz. Artık bunları var eden ezelî ve ebedî eşsiz bir Allah'ın varlığından nasıl şübhe edilebilir?

Yine biliyoruz ki, bilgisi olmayan, kudret ve iradesi bulunmayan bir şeyin, bir gaye ve hikmete yönelik bir takım güzel ve üstün eserleri var etmesi mümkün değildir. Oysaki biz bu alemde her neye bakacak olsak, onun bir gayeye, bir hikmet ve düzene bağlı bulunduğunu görürüz. En büyük varlıktan en küçük varlığa varıncaya kadar bakılırsa, bunların öyle gelişi güzel bir rastlantı eseri olmadığı görülüyor, bunların boşuna yaratılmadığı anlaşılıyor. Bu varlıkların her birinde üstün bir sanat ve letafet eseri, bir irade ve ihtiyar alameti görülmüş oluyor.

Artık bu kadar yararlı olan bu güzel eserlerin, ilim, kudret ve hikmet sahibi olan ezelî bir yaratıcıya muhtaç olmadığını kim söyleyebilir?

Şimdi biz, bütün bu dış alemdeki varlıklardan bakışlarımızı çevirip kendi nefsimize ve duygularımıza bakalım. Vücudumuzun her parçası ve hücresi, vicdanlarımızın bütün duygu ve kavramları, şanı çok yüce olan büyük bir Allah'ın, yaşatıp rızık veren bir yaratıcının varlığına daima şahidlik edip durmuyor mu?...

O halde şüphe yok ki, kendi varlığını ve sorumluluğunu yitirmedikçe, hiç kimse, Allah'a iman inancından, bir yaratıcının var olduğu düşüncesinden asla yoksun olamaz.

"Gökten ve yerden rızık veren Allah'dan başka bir yaratıcı var mı?"

KAYNAK: BÜYÜK İSLAM İLMİHÂLİ

ÖMER NASUHİ BİLMEN

SADELEŞTİREN: A.FİKRİ YAVUZ

bu tür maillerin
size bir daha gönderilmesini istemiyorsanız
.muhammed83@superonline.com adresine boş mail atmanız yeterlidir.