En çok hadîs-i şerîf rivâyet eden sahâbî: EBÛ HÜREYRE
Ebû Hüreyre Hicretin 7. senesinde
Müslüman oldu. Gençliğinde fakîrlik ve sıkıntı içinde yaşamıştır. Müslüman
olduğunda 30 yaşını geçmişti. Yemen’deki Devs kabîlesinin ileri gelenlerinden ve
meşhûr şâir olan Tufeyl bin Amr vâsıtasıyla Müslüman oldu.
Tufeyl
bin Amr, Peygamber efendimizin duâsı ve emri üzerine kabîlesini İslâma da’vet
edince, ilk kabûl eden Ebû Hüreyre oldu. Bundan sonra Tufeyl bin Amr, îmân
edenlerle birlikte Yemen’den ayrıldı. Yetmiş kişiden fazla Müslüman, bir kâfile
hâlinde Medîne’ye geldiler.
Ey yolculuk
gecesi!
Ebû Hüreyre bir an önce Peygamberimizi görmek, O’na
kavuşmak aşkıyla yanıyordu. Yolculuğun uzun sürmesinden sıkılıyor,
sabırsızlanıyor;
- Ey yolculuk gecesi! Bıktım yolun uzunluğundan ve
sıkıntısından. Fakat bu yolculuktur kurtaran beni, küfür inkâr yurdundan,
ma’nâsında şiirler söylüyordu.
Kâfile, Medîne’ye geldiği sırada,
Peygamber efendimiz Hayber’in fethine gitmişti. Ebû Hüreyre bu gelişini şöyle
anlatmıştır:
“Resûlullah efendimiz Hayber’de bulunduğu sırada, Medîne’ye
muhâcir olarak geldim. Sabah namazını Resûlullahın vekil bıraktığı Siba’ bin
Urfuta’nın arkasında kıldım. Birinci rek’atta Meryem sûresini, ikinci rek’atta
Mutaffifîn sûresini okudu. Namazdan sonra Siba’ bin Urfuta’nın yanına vardık.
Bize bir miktar yiyecek ikrâm etti.”
Bundan sonra Medîne’ye gelen bu
kâfile, doğruca Hayber’e hareket etti. Oraya vardıklarında Peygamberimiz Natat
kalesini fethetmiş, Kâtibe kalesini de kuşatmıştı. Resûl-i ekremin yanına
vardıklarında Ebû Hüreyre’ye bakıp:
- Sen
kimlerdensin? buyurdu.
- Devs
kabîlesindenim!
- Devs içinde kimi gördümse, onda
hayır gördüm.
Bundan sonra Ebû Hüreyre, Resûlullah efendimize
bî’at etti. Eliyle müsâfeha ederek, bağlılığını bildirdi.
Ebû Hüreyre,
yolda gelirken kölesini kaybetmişti. Resûlullahın huzûrunda otururken kölesi
çıkageldi. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
- İşte kölen
geldi!
Bunun üzerine Ebû Hüreyre dedi ki:
- Şâhid olun ki,
o, hürdür. Ben onu Allah rızâsı için azâd
ettim.
Fakîr bir kimseydim
Hayber’in fethinden
sonra Peygamber efendimiz, Ebû Hüreyre’ye Hayber’de alınan ganîmetlerden hisse
verdi. Sonra Medîne’ye döndüler. Bundan sonra Ebû Hüreyre Yemen’e dönmeyip
Medîne’de kaldı. Gece gündüz Resûlullah efendimizin yanından hiç ayrılmadı.
Peygamberimizin vefâtına kadar dört sene böyle devam etti. Yemen’den gelen
annesi de yanında kalmakta idi. Ebû Hüreyre şöyle demiştir:
- Benim çok
hadîs rivâyet etmemin sebebi şudur: Ben fakîr bir kimseydim. Belli bir işim
yoktu. Her zaman Resûlullah efendimize hizmet ediyordum. Muhâcirler çarşıda,
pazarda alış-verişle; ensâr da kendi malları, mülkleriyle uğraşırken, ben
Resûlullah efendimizin yanında bulundum. Dolayısıyla diğerlerinden daha çok şey
duydum.
Kedicik
babası
Ebû Hüreyre bir gün kaftanının içinde küçük bir
kedi taşıyordu. Resûlullah efendimiz onu gördü. Buyurdu ki:
- Nedir bu?
- Kedicik.
Bunun üzerine
Resûlullah efendimiz ona;
- Yâ Ebâ Hüreyre,
[ya’nî, Ey kedicik babası] buyurdu.
Ebû Hüreyre bundan sonra bu isimle
meşhûr olup, esas ismi
unutuldu.
Örtünü
uzat!
Peygamberimizin yanında devamlı bulunduğu için, pek
çok hadîs-i şerîf işitmiş ve rivâyet etmiştir.
Bir gün Peygamberimize
demişti ki:
- Yâ Resûlallah! Senden işittiklerimi hafızamda fazla
tutamıyorum.
Bunun üzerine Peygamberimiz,
“Örtünü uzat!” buyurdu. O da ridâsını uzattı.
Resûlullah efendimiz, ona duâ etti. İki mübârek eliyle üç defa bir şeyler saçar
gibi yaptı ve, “Örtünü göğsüne sür!” buyurdu.
O da sürdü. Böylece Allahü teâlâ ona öyle bir hafıza ihsân etti ki,
işittiği hiçbir şeyi unutmadı. Ömrü de uzun oldu. Çok hadîs-i şerîf rivâyet
etti.
Ebû Hüreyre, bilmediği ve öğrenmek istediği her şeyi, bizzat
Peygamberimizden sorup öğrenmiştir.
Ebû Hüreyre, dört sene gibi bir zaman
içerisinde, gece-gündüz Resûlullahın huzûrundan ayrılmamış, bütün işini, gücünü
bırakmış, hep Peygamberimizin buyurduklarını dinleyip, ezberlemiştir. Hattâ
günlerce aç kaldığı hâlde, dîni öğrenme gayretiyle buna katlanmıştır. Bu husûsta
kendisi şöyle anlatmıştır:
“Bir gün açlığa dayanamıyarak evimden çıkıp
mescide gittim. Günlerce bir şey yememiştim. Oraya varınca, bir grup Eshâbın da
orada olduğunu gördüm. Yanlarına varınca dediler ki:
- Bu saatte niçin
geldin Yâ Ebâ Hüreyre?
- Açlık beni buraya getirdi.
- Biz de
açlığa dayanamıyarak buraya geldik.
Bunun üzerine hep birlikte
Resûlullahın huzûruna gittik. Huzûruna varınca, buyurdu ki:
- Bu saatte buraya gelmenizin sebebi nedir?
- Açlık
yâ Resûlallah!
Niçin onu da
yemedin?
Peygamber efendimiz bir tabak hurma getirdi. Hepimize ikişer tane
hurma verdi. Ben birini yedim, birini sakladım. Resûlullah bana buyurdu ki:
- Niçin onu da yemedin?
- Birini anneme
ayırdım.
- Onu da ye, sana annen için iki tane
daha vereceğiz.
Sonra annem için iki tane daha verdiler.”
Hz. Ebû Hüreyre şöyle anlatır: “Bir gün Resûlullah efendimize bir kâse
süt hediye getirildi. Ben o gün çok açtım. Resûlullah efendimiz bana buyurdu ki:
- Git Eshâb-ı Soffayı
çağır!
Sen de iç!
Çağırmaya gittim.
Giderken, “Bu sütün hepsi bana ancak yeter” diye hatırımdan geçti. Eshâb-ı
Soffayı çağırdım, yüz kişi kadar vardı. Resûlullah efendimizin emri üzerine, o
süt kâsesini alıp her birine ayrı ayrı verdim. Hepsi doyasıya içti. Resûlullahın
mu’cizesi olarak süt hiç eksilmiyordu. Sonra Resûlullah efendimiz buyurdu:
- Ben ve sen kaldık, sen de iç!
Ben de biraz içtim.
Tekrar, “İç!” buyurdular. Tekrar içtim. İçtikçe,
“İç” buyurdular. O kadar içtim ve doydum ki, artık
hiç içecek hâlim kalmadı. Sonra da kâseyi alıp, Resûlullah efendimiz de içti.”
Hz. Ebû Hüreyre, Müslüman olduktan sonra, annesinin de Müslüman olmasını
çok istiyor, bunun için çok uğraşıyordu. Fakat bir türlü muvaffak olamıyordu. Bu
husûsta şöyle anlatmıştır:
“Bir gün Peygamberimizin huzûruna gidip dedim
ki:
- Yâ Resûlallah! Annemi İslâma da’vet ediyorum, bir türlü kabûl
etmiyor. Bugün de Müslüman olmasını söyledim. Bana hoş olmayan sözlerle karşılık
verdi, kabûl etmedi. Hidâyete kavuşması için duâ buyurunuz.
Bunun üzerine
Resûlullah efendimiz, “Allahım Ebû Hüreyre’nin annesine
hidâyet ver!" diye duâ buyurdu. Duâyı alınca
sevinerek eve gittim. Eve varınca annem, “Yâ Ebâ Hüreyre, ben Müslüman oldum”
dedi ve Kelime-i şehâdeti söyledi. Ben sevincimden yerimde duramıyordum. Tekrar
Resûlullahın huzûruna koştum, sevincimden ağlayarak annemin Müslüman olduğunu
müjdeledim. Dedim ki:
- Yâ Resûlallah! Annemi ve beni mü’minlerin
sevmesi için, bizim de müminleri sevmemiz için duâ ediniz.
Resûlullah
efendimiz, “Allahım, şu kulunu ve annesini mü’min kullarına,
mü’minleri de onlara sevdir” buyurarak duâ etti. Artık beni bilen ve
gören her mü’min sevdi.”
Âhıret azığı
Hz. Ebû Hüreyre,
Peygamberimizden bizzat öğrendiği din bilgilerinin ve işittiği hadîs-i
şerîflerin, İslâm dünyasına yayılması husûsunda çok büyük hizmet yapmıştır. Her
Cum’a günü namazdan önce hadîs-i şerîf dersleri verirdi. Hadîs-i şerîf öğrenmek
için gelenler onun etrafında toplanırlardı. Onun ders meclisi pek geniş olup,
birçok kimse ondan ilim öğrenip, ilimde yükselmiş ve hizmet etmiştir.
İbâdetlerde çok ihtiyatlı hareket ederdi. Hep abdestli bulunur ve
“Resûlullah, Abdestli olan vücut a’zâsına Cehhennem ateşi
dokunmaz, buyurdu” derdi.
Hz. Ebû Hüreyre, ölümü yaklaştığında
ağlamıştı. Sebebi sorulunca demişti ki:
- Âhıret azığının azlığından ve
yolculuğun zorluğundan.
Şakya Eshahi şöyle rivâyet etmiştir: “Bir
defasında Medîne’ye Ebû Hüreyre’yi ziyâret için gelmiştim. Ebû Hüreyre,
Resûlullahın kıyâmet gününe dâir bir hadîs-i şerîfini rivâyet ederken,
birdenbire feryât edip, kendinden geçti. Bir müddet sonra kendine gelince, neden
böyle yaptığını sordum. Dedi ki:
- Kıyâmet günü için Resûlullah
efendimiz buyurdu ki:
(Kıyâmet günü, Allahü teâlânın insanları
hesâba çekeceği gündür. Kur’ân-ı kerîme, O’nun emirlerine uyanlar makbûl olup,
uymayanlar cezâlandırılacaktır. Kur’ân-ı kerîmi bilip okuyan, öğrenip
öğretenlerden amel etmeyenlerin vay hâline!..)
Bana nasib
eyle
Kur’ân-ı kerîmde insanlara emirler vardır. Fakîri
himâye etmek, sadaka vermek, akrabayı ziyâret etmek... Bunların hepsini yerine
getirmek gerekir. İşte bunun için kıyâmet gününden korkarım.”
Ömrünün
son günlerinde, 678 yılında hastalandı. Hastalığını duyanların ziyârete
gelmesiyle büyük bir kalabalık toplandı. Bu hastalığı sırasında, “Allahım sana
kavuşmayı seviyorum. Bunu bana nasîb eyle” demiştir.
Ebû Hüreyre şöyle
anlatır:
Biri Resûlullah efendimize
gelerek dedi ki:
- Ey Allahın Resûlü, kime iyilik
edeyim?
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Annene.
-
Sonra kime?
- Annene.
- Sonra
kime?
- Annene.
Adam tekrar,
“Sonra kime?” diye sordu. Peygamber efendimiz bu sefer, “Babana” buyurdu.
Biri, Ebû Hüreyre’ye dedi ki:
- İlim öğrenmek isterim, fakat sonra kaybederim diye korkuyorum.Bunun
üzerine Ebû Hüreyre şöyle cevap verdi:
- Asıl ilmi kaybetmek, bu düşünce
ile onu öğrenmemektir.
Dostlarımı sevdin mi?
Ebû Hüreyre buyurdu ki:
- Kur’ân-ı kerîm okunan eve bereket, iyilik gelir. Melekler oraya
toplanır. Şeytanlar oradan kaçar. Kıyâmet günü, kul, Allahü teâlânın huzûruna
getirildiğinde, cenâb-ı Hak ona buyuracak ki:
“Ey kulum, sen benim için
dostlarımı sevdin mi? Tâ ki, ben de, o dostlarım için seni seveyim.
Ebû Hüreyre buyuruyor ki:
Resûlullahtan işittim. Buyurdu ki:
(Allahü teâlâ güzeldir. Yalnız güzel yapılan ibâdetleri kabûl
eder. Allahü teâlâ, Peygamberlerine emrettiğini, mü’minlere de emretti ve
buyurdu ki: Ey Peygamberlerim! Helâl yiyiniz, sâlih ve iyi işler yapınız!
Mü’minlere de emretti ki: Ey îmân edenler! Sizlere verdiğim rızıklardan helâl
olanları yiyiniz!)
Ebû Hüreyre buyurdu ki:
Kıyâmet günü
Allahü teâlânın huzûrunda kıymetli olanlar verâ ve zühd sahipleridir.Altmış
sene, bütün namazlarını kılıp da, hiçbir namazı kabûl olmayan kimse, rükü ve
secdelerini tamam yapmayan kimsedir.
Eshâb-ı kirâmdan bir zât, Zeyd bin
Sâbit’e gelerek, ona bir mesele sordu. O da Ebû Hüreyre’ye gitmesini söyledi ve
şöyle devam etti:
- Çünkü bir gün ben, Ebû Hüreyre ve bir başka sahâbî
Mescidde oturuyorduk. Duâ ve zikirle meşguldük. O sırada Resûlullah efendimiz
geldi, yanımıza oturdu. Buyurdu ki:
- Her biriniz Allahtan
bir istekte bulunsun!
Kuvvetli bir hâfıza
dilerim
Ben ve arkadaşım, Ebû Hüreyre’den önce duâ ettik. Peygamber
efendimiz de bizim duâmıza “âmin” dediler. Sıra Ebû
Hüreyre’ye geldi. O da şöyle duâ etti:
Allahım, senden, iki arkadaşımın
istediklerini ve de kuvvetli bir hafıza dilerim.
Resûlullah efendimiz bu
duâya da “âmin” dediler. Biz de dedik ki:
-
Ey Allahın Resûlü, biz de Allahtan kuvvetli bir hafıza isteriz.
Bunun
üzerine Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
- Devsli genç sizden önce
davrandı.
Ebû Hüreyre’nin herhangi bir hadîste yanıldığı vâki
değildir. Medîne vâlisi Mervân bin Hakem, kendisini huzûruna çağırıp birçok
hadîs-i şerîf sordu. Bunu bir yere yazdı. Bir yıl sonra bu hadîsleri Ebû
Hüreyre’ye sorduğunda hadîsleri aynen eksiksiz olarak bildirdi.
Ebû
Hüreyre, birgün Peygamber efendimize sordu:
- Kıyâmet günü şefâ’ate
kavuşacaklar kimlerdir yâ Resûlallah?
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Ey Ebû Hüreyre, senin hadîse karşı çok istekli olduğunu bildiğim
için, hiç kimsenin senden önce bu suâli bana sormayacağını biliyordum. Kıyâmet
günü benim şefâ’atime kavuşacak olan kimse, hulûs-i kalb ile “Lâ ilâhe illallah”
diyen kimse olacaktır.
Hz. Ebû Hüreyre talebelerine hadîs rivâyet
ederken, “Kim bilerek bana yalan isnâd ederse, Cehennemdeki
yerine hazırlansın” hâdisini okur, sonra hadîs nakletmeye
başlardı.
Resûlullah efendimiz bir gün, Eshâb-ı kirâma sordular:
- Sizlere birkaç kelime öğreteyim mi? İçinizden, onunla
amel edecek ve öğrenecek kimdir?
Az olsa da razı
ol
Ebû Hüreyre cevap verdi:
- Benim yâ
Resûlallah.
Resûlullah efendimiz, onun elinden tutarak buyurdu ki:
- Allahü teâlânın harâm kıldığı, yasak ettiği şeylerden sakın,
insanların en âbidi, en çok ibâdet edeni olursun!
Allahü teâlânın sana
verdiği şeye, her ne kadar az olsa da râzı ol, Allahü teâlânın, kalb zenginliği
verdiği insanların en zengini olursun! Komşuna kalben ve fiilen ihsân ve
yardımda bulun, kâmil bir mü’min olursun! Kendi nefsin için neyi seversen,
herkes için de onu sev, kâmil bir Müslüman olursun!
Hz. Ebû
Hüreyre’nin dört oğlu ile bir kızı olmuştur. Kızı Tâbiînin büyüklerinden Sa’îd
bin Müseyyib’le evlenmiş, oğulları da az da olsa hadîs rivâyetiyle meşgul
olmuşlardır. Ebû Hüreyre aynı zamanda Hz. Osman ile bacanak olmuştur.
Ebû
Hüreyre buyuruyor ki: “Bir gazâda aç kalmıştık. Resûlullah efendimiz bana
buyurdu ki:
- Bir şeyler var mı?
-
Evet yâ Resûlallah! Torbamda bir miktar hurma
var.
- Onu bana
getir!
Azık torbana
koy!
Getirdim. Mübârek elini torbama soktu ve bir avuç
hurma alarak, yere serdiği mendil üzerine koydu ve bereket için duâ buyurdu.
Orada bulunan Eshâb-ı kirâm gelip, ondan yediler ve doydular. Sonunda bana
buyurdu ki:
- Yâ Ebâ Hüreyre! Sen de bu mendildeki
hurmadan bir avuç al ve azık torbana koy!
Bir avuç aldım ve
torbama koydum. Torbamda bu hurmalar hiç tükenmedi. Resûlullahın hayâtında ve
daha sonra, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın hilâfetleri zamanlarında hem
yedim, hem de ikrâm ettim. Yine bitmedi.
Ne zaman ki, Osman-ı Zinnûreyn
halîfe iken, şehîd edildi, azık torbam çalındı.”
Ebû Hüreyre Medîne
vâlisi iken odun demeti taşıyordu. Muhammed bin Ziyâd bunu tanıyarak,
yanındakilere dedi ki:
- Yol verin, emîr geliyor!
Gençler,
vâlînin böyle tevâzuuna hayret ettiler. Ebû Hüreyre onlara şöyle
dedi:
Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(Önceki ümmetlerde kibir sâhibi birisi, eteklerini yerde
sürüyerek yürürdü. Gayret-i İlâhiyyeye dokunarak, yer bunu yuttu.)
(Merkebe binmek, yün elbise giymek ve
koyunun sütünü sağmak, kibirsizlik alâmetidir.)
Ebû Hüreyre şöyle
anlatır: “Resûlullah efendimiz ile oturuyorduk. İçimizden birisi kalkıp gitti.
Bunun üzerine denildi ki:
- Yâ Resûlallah! Herhalde rahatsız olup gitti.
Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
- Arkadaşınızı gıybet
ettiniz, etini yediniz.”
Sen daha iyi
bilirsin
Ebû Hüreyre buyuruyor ki:
Resûlullah efendimize biri
gelip dedi ki:
- Bir altınım var, ne yapayım?
- Bununla kendi ihtiyaçlarını al!
- Bir altınım
daha var.
- Onunla da çocuğuna lâzım olanları
al!
- Bir daha var.
- Onu da, âilenin
ihtiyaçlarına sarfet!
- Bir altın daha
var.
- Hizmetçinin ihtiyaçlarına
kullan!
- Bir daha var.
- Onu kullanacağın yeri
sen daha iyi bilirsin!
Yine Ebû Hüreyre hazretlerinin haber
verdiği hadîs-i şerîfte;
- Bir zaman gelir ki,
Müslümanlar birbirlerinden ayrılır, parçalanırlar. Dinlerinin emirlerini
bırakıp, kendi düşüncelerine, görüşlerine uyarlar. Kur’ân-ı kerîmi mizmârlardan,
ya’nî çalgılardan, şarkı gibi okurlar. Allah için değil, keyf için okurlar.
Böyle okuyanlara ve dinleyenlere hiç sevâb verilmez. Allahü teâlâ bunlara la’net
eder. Azâb verir! buyuruldu.
Peygamber efendimiz Ebû Hüreyre’ye
sık sık nasîhat ederek buyururdu ki:
- Yâ Ebâ Hüreyre! Benim
ile Arş gölgesinde gölgelenmek istersen, her gün yüz defa salevât-ı şerîfe
getir! Mahşerde benim havzımdan içmek istersen, mü’min kardeşinle üç günden
fazla dargın durma!
- Yâ Ebâ Hüreyre! Mü’minlerin büyüğü, benden
sonra o kimsedir ki, Allahü teâlâ ona mal verir, o da gizli ve âşikâre Hak
yoluna harcar ve yaptığı iyilikleri kimsenin başına
kakmaz.
Oruç benim içindir
- Yâ Ebâ Hüreyre! Oruç tuttuğun vakit, orucunu erken aç! Ya’nî
akşam olduğu anlaşılınca, hemen iftâr eyle! Benim ümmetimden hayırlı o kimsedir
ki, iftârda acele eder ve sahur yemeğini geç yer. Zîrâ sahurda çok rahmet ve
bereket vardır.
Ve benim ümmetim Ramazan-ı şerîfin orucunu güzel ve tam
olarak tutsa, Hak teâlâ hazretlerinin bayram gecesi vereceği sevâbı, ni’met ve
ihsânı, kendi zatından başkası bilmez. Hak teâlâ hazretleri, azametiyle buyurur
ki: “Oruç benim rızâm içindir, vereceğim sevâbı da kendim bilirim.”
- Yâ
Ebâ Hüreyre! Allahtan başka hiçbir şeye ümit bağlama! Allaha tevekkül eyle! Bir
arzûn varsa, Allahü teâlâdan iste! Allahü teâlânın âdet-i İlâhiyyesi şöyle cârî
olmuştur ki; her şeyi bir sebep altında yaratır. Bir iş için sebebine yapışmak
ve sonra Allahü teâlânın yaratmasını beklemek lâzımdır. Tevekkül de bundan
ibârettir.
- Yâ Ebâ Hüreyre! Sapıtana doğru yolu göster, câhile ilim
öğret, böylece sana şehîdlik mertebesi verilir.
- Yâ Ebâ Hüreyre! Her
kim, günde yirmibeş defa bu duâyı okursa, Hak teâlâ, o şahsı âbidler zümresinden
yazar. Duâ şudur: “Allahümmagfir lî ve li- vâlideyye ve li-üstâziyye ve lil
mü’minîne vel mü’minât vel müslimîne vel müslimât el ahyâ-i minhüm vel emvât
bi-rahmetike yâ erhamerrâhimîn.”
Ebû Hüreyre buyurdu
ki:
Bir gazâda, Resûlullah efendimize, kâfirlerin yok olması için duâ
buyurmasını söyledik.
- Ben, la’net etmek için,
insanların azâb çekmesi için gönderilmedim. Ben, herkese iyilik etmek için,
insanların huzûra kavuşması için gönderildim, buyurdu ve Enbiyâ sûresinin
“Seni, âlemlere rahmet, iyilik için gönderdik”
meâlindeki 107. âyetini okudu.
Onu korurum
Ebû Hüreyre
hazretleri ibâdetlerine çok dikkat ederdi. Farz ibâdetlerden sonra nâfile
ibâdetlere de devam ederdi. Mutlaka gece namazı da kılardı. Buyurdu ki:
- Resûlullahtan işittim. Buyurdu ki:
(Allahü
teâlâ buyurdu ki: Kulum farzları yapmakla bana yaklaştığı gibi başka şeyle
yaklaşamaz. Kulum nâfile ibâdetleri yapınca, onu çok severim. Öyle olur ki,
benimle işitir, benimle görür, benimle herşeyi tutar, benimle yürür. Benden her
ne isterse veririm. Bana sığınınca, onu
korurum.)