HER GELENİ HIZIR BİLMEK
Mehmet Işık

Bazen unutuyoruz belki ama inanan her insan çok kıymetlidir; onun imanlı gönlü her şeyden kıymetlidir. Adının, ırkının, memleketinin, hocasının, çevresinin, mezhebinin, meşrebinin farklı olması, bu kıymeti asla eksiltmez. Aksine zenginlik kazandırır.

Kendinizi en çok nerede, kimlerin yanında huzurlu hissedersiniz?

Bir ortam ki, orada maddi menfaatler,  makam hırsı, istikbal endişesi yok. Buna mukabil, ötelere meftun gözlere ve gönüllere sahip insanların oturup kalktığı bir mekân. Aralarında gönüllere şenlik bir muhabbet alışverişi. Her geceyi Kadir Gecesi bilerek hayat defterinin sayfalarını bir bir çevirirken, her geleni de Hızır gibi kabul edip sevgi ve saygıyı eksik etmiyorlar.

Zaman, Osmanlı’nın sonları. Yer, halk arasında Seyda diye bilinen Abdurrahman et-Taği k.s. Hz.’le-rinin dergâhı.

Seyda k.s Hazretleri mihrapta, edeb numunesi dervişler önünde. Hazret’in tam karşısında bir misafir. Kadiri mürşidlerinden Molla Abdurrahman k.s.’nin müridi...  Hazret misafire iltifatta bulunuyor ve diyor ki:

- Bize biraz Molla Abdurrahman Çoğreçi’nin sohbetinden anlatır mısın. Sofi:

- Vallahi kurban, aklımda hiçbir sohbet yok, diye cevap veriyor. Hazret:

- Aklına hiçbir şey de mi gelmiyor? diye üsteleyince sofi biraz düşünüyor ve mürşidinden tek cümlelik bir söz aktarıyor. Sadece bir tek cümle...

Söz, Seyda k.s.’nin çok hoşuna gidiyor, misafirine ve onun mürişdine iltifatlar ediyor. Sonra da sözü kendi dervişlerine izah ediyor.

Daha sonra kâhyasına dönüyor ve:

- Kesende ne kadar para varsa bu sohbetin hatırına sofiye ver, diyor.

Kâhya beş altın mecidiye olduğunu bildirince, hepsini vermesini emrediyor. Sofi almak istemiyor, fakat Hazret ısrar ediyor ve ekliyor:

- Senin bu sohbetin çok kıymetlidir. Kesede daha çok para olsaydı, tümünü verecektim.

***

Farklı meşreplerdeki müminler arasında bulunması gereken ölçü işte bu... Birbirlerine karşı böylesine hürmetkâr insanların bir araya geldiği bir meclisten muhabbetten ve dostluktan başka bir şey çıkar mı?

Bazen unutuyoruz belki ama inanan her insan çok kıymetlidir; onun imanlı gönlü her şeyden kıymetlidir. Adının, ırkının, memleketinin, hocasının, çevresinin, mezhebinin, meşrebinin farklı olması, bu kıymeti asla eksiltmez. Aksine zenginlik kazandırır. Hem bu farklılıkları, Sonsuz Kudret Sahibi’nin bir tecellisi değil mi? İnsanları farklı ırklarda, farklı çevrelerde, farklı meşreplerde yaratan O.  (Bakınız: Hucurat Suresi, 13)

Evet; farklı olmamızı O istedi, hatta farklı olmamızı sevdi. Birbirimizi, farklı özelliklerimizle kabul etmemizi istedi. Bir top kumaş, bin kişiye farklı ebatlarda ve farklı modellerde elbise olabilir. Kumaş aynı kumaştır, gördüğü vazife de aynı vazife. Ebatlarının ve modellerinin farklı olması aslını ve gayesini değiştirmez. Yeter ki kumaş, örtmesi gereken yerleri örtsün.

Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in getirdiği din, İslâm dinidir ve tektir. İnsanların yaratılıştan gelen özellikleri ise farklı farklıdır. İnanan her insan İslâm elbisesine bürünür; tabii ki kendi yapısına ve özelliklerine göre... Sahabe-i Kiram’a baktığımızda da bunu açıkça görmemiz mümkün.

Dört büyük halifeyi düşünelim: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali. Allah onlardan razı olsun. İslâm ümmetinin en faziletlileri. Mizaçları ve özellikleri ise farklı. Onların hayatında İslâm, bu farklı özellikler üzerinde nakış nakış dokunuyor. Ebu Zerr el-Gıfari r.a.’a baktığımızda ise İslâm’ın apayrı bir rengini görürüz. Nuayman r.a. inanılmaz şakalarıyla bambaşka bir renk.

Onlar birbirlerini bütün bu farklı mizaçları ve özellikleri ile kucaklayıp sevmişlerdi. Sadece sevmekle de kalmamışlar, yeryüzündeki en büyük “isar (başkalarını kendisine tercih edebilme)” ahlâkını hayatları boyunca ispat etmişlerdi.

Sahabe-i Kiram’ın bu güzel ahlâkı bütün müslümanlar için ulaşılması gereken bir hedef oldu. Abdurrahman et-Taği k.s. Hazretleri’nin meclisindeki olay da onların ahlâkının bir mahsulü. Bu ahlâk, müslümanlar arasında o kadar etkili olmuştur ki, dilden dile, gönülden gönüle dolaşan bir deyim haline gelmiştir:

“Her geceyi Kadir, her geleni Hızır bil”.

Muhatabını Hızır a.s. gibi kıymetli görebilmek, nasıl bir duygu dersiniz? Gönüllerinde bu duyguyu yaşatanlarla birlikte yaşamak, huzur dolu bir hayatın ta kendisi olmalı; değil mi?