GÖNÜL MUHABBETİNLE YANSIN YA HABİBULLAH!

 

Abdullah Muhammed REYHAN

 

Yeryüzü, İki Cihan Güneşi'nin âşıklarından boş değildir. Bu âşıklar her an Allah'ın Rasûlü ile mânevî beraberlik halindedirler. Fenâ fi'r-Rasûl olmuş bu mübarek zâtların en korktukları şey bir an dahî olsa Allah'ın Habibi'nden ayrı yaşamaktır.

Siz nasıl nefes almadan yaşayamazsanız, o Peygamber sevdalıları da Allah'ın Habibi'ni müşâhede etmeden yaşayamazlar. Rabbim bizi ve sizi o Peygamber âşıkları ile dost etsin. Kalbimizi Rasûllerin Seyyidi'nin muhabbeti ile doldursun. Âmin.

Bu yıl Hac mevsiminde bu âşıklardan biri ile karşılaştım. Kubbe-i Hadrâ'nın karşısında bağdaş kurmuş, kendinden geçmişti. Selam verdim. Yaşlı gözleriyle yüzüme nazar etti. Derisi simsiyahdı. Kimbilir Afrika'nın neresinden gelmişti. Ama siyahî yüzünde öyle bir nur vardı ki her yanı aydınlatıyordu. Gözlerinden billûr gibi yaşlar boşanıyordu. Bir an yüzüme baktıktan sonra tekrar Kubbe-i Hadrâ'da yatan nur deryasına daldı. "Ya Rasûlallah, Ya Habiballah" diyerek adeta sayıklıyordu. Büyük bir vecdle kendinden geçmiş, kalben İki Cihan Güneşi'ni seyrediyordu. Bu mübarek adamdan dua istedim. Allah razı olsun duasını esirgemedi. O duanın te'siriyle Âlemlerin Efendisi'ne yöneldim. Belki ayağının tozu oluruz ümidiyle ondan imdat istedim.

 

Gözü yaşlı âşıklara
Bağrı başı yanıklara
Dalıp giden günahkâra
İmdat eyle Rasûlallah.

 

Sen Allah'ın Habibi'sin
Dertlilerin tabibisin
Kimsesizler sahibisin
İmdat eyle Rasûlallah.

 

Çaresizler Sana gelir
Şefaatçi Seni bilir
Gönül Seninle dirilir
İmdat eyle Rasûlallah.

 

Habibullah Senin adın
Âlemlere rahmet geldin
Ümmetindi daim derdin
İmdat eyle Rasûlallah.

 

Biz günahkârız hep kullar
Sana gelir bütün yollar
Seninle makbul dualar
İmdat eyle Rasûlallah.

 

Ne seherlerde kalkarız
Gaflete dalıp yatarız
İsyankârız, günahkârız
İmdat eyle Rasûlallah.

 

Âciz Reyhan Sana geldi
Başka bilmez Seni sevdi
Salavâtlar dâim virdi
İmdat eyle Rasûlallah.

 

Gözü yaşı akar gider
Muhammed der, Mustafa der
Senden başka kime gider
İmdat eyle Rasûlallah.

 

Cümlemize dostlar, cümlemize imdat eylesin Rasûlallah. Rabbimiz'in izniyle O'nun şefaati olmazsa, O'nun imdadı yetişmezse nereye varırız?

Allah'ın Habibi'ni yeterince sevebiliyor muyuz? Altına, eşyaya, kadınlara, oğullara sevdalanmış gönüllerimizde Sevgililer Sevgilisi'ne ne kadarcık yer ayırabildik? O'nu gerçek mânâda seven, kalbleri muhabbetle yanan âşıklara baktığımızda ne kadar acınacak hâlimiz var?

Sahabe-i Kirâm'dan Nesibe Hatun Radıyallâhu Anhâ Uhud Harbi'nde kocasını, babasını ve kardeşini kaybetmişti. Sahabeler teselli için onu ziyarete gittiler. Dedi ki: "Rasûlullah sağ mıdır?" Evet cevabını alınca doğruca Rasûulullah'ın yanına gitti. O gül yüzlü baktı da dedi ki: "Rasûlullah sağ olduktan sonra hiçbir şeyin önemi yok. Şükürler olsun Ya Rabbi!.."

Bizim hanımlarımızda bu mübarek kadını örnek alsınlar. Rasûlullah'ın sünnetini yaşayıp O'nu ihya ettikten sonra kaybedilen malın, mülkün hiçbir kıymetinin olmadığını anlasınlar.
"Ya Rasûlallah, nurun bütün âlemi kuşatmıştır. Seni ölesiye sevmek için gönüllerimize imdat eyle!.."

Senin aşkınla yanalım Ya Habiballah. Muhabbet deryana dalalım Ya Rasûlallah!

Evet dostlar, ciğer yanmalı O Habibin aşkıyla. Kavrulmalı, pişmeli... Rasûlullah anılınca gözlerden yaşlar düşmeli... Gönül ağlamalı, göz yaşlarla çağlamalı... Ya Allah! Habibin hürmetine bize ağlayan göz ver. Aşkınla yanan kalp ver...

Dostlar, mü'minler; ümmetin haline bakın da ağlayın... Çeçenistan'a bakın da ağlayın... Kudüs'ün haline bakın da ağlayın... Mahkum edilen Kur'an'a bakın da ağlayın...

Şu sokakları dolduran 15 yaşındaki gençler... Güle oynaya cehenneme gidenler... Nasıl dayanacaklar cehenneme? Onları düşünün de ağlayın...

O nur Peygamber hep ümmetini düşünüp de ağlamadı mı? Geceler boyu "Ya Rab! Ümmetimi bana bağışla!.." diye dua etmedi mi?

Hak âşığı Râbiatu'l-Adeviyye (ks) bir lokantanın önünde durmuş, ateşte kızartılan kuzuya bakıyordu. Hem de gözlerinden yaşlar akıyordu. Lokanta sahibi bu fakir kadının haline acıdı. "Zavallı yiyecek parası yok herhalde" diye düşündü. "Teyze" dedi. "Gel içeri, paran yoksa hayrımıza verelim de ye! Yoksulluğuna ağlama." Rabia dedi ki: "Ben yoksulluğuma değil,

 

Ümmet-i Muhammed'e ağlıyorum. Bu kuzuyu kestiler, derisini yüzdüler, ateşte pişiriyorlar. Bu günahkâr ümmet diri diri cehenneme atılacaklar. Ateşe nasıl dayanacaklar ona yanıyorum, onun için ağlıyorum."

Ya bizler kardeşlerim! Ağlıyor muyuz günahkâr mü'minlere? Yakıyor mu bizi çaresizlerin ateşi? Hastanelerde, hapishanelerde gözyaşlarını ekmeklerine katık eden Müslümanları düşünüyor muyuz? Ağlayamıyoruz. Halbuki O Rasûl ağlardı. Hep ümmetine ağlardı...
İmdat eyle ya Rasûlallah, ağlamayan gözlerimize! İmdat eyle ya Rasûlallah, acımayan yüreklerimize! Bizi bırakma ya Habiballah, acı bize... İmdat eyle ya Rahmetenli'l-Âlemin...

Âşık olmalıyız İki Cihan Güneşi'ne...

Canımızdan çok sevmeliyiz O'nu.

Ve cân-ı gönülden  O'nun izinden gitmeliyiz.

Bu yıl Hac mevsiminde Medine-i Münevvere'de Yeşil Kubbe'nin karşısında bir adam gördüm. Ama ne adam. Üstü başı, kılığı perişan... Yolda görseniz selam vermezseniz. Yeşil Kubbe'nin karşısında İki Cihan Güneşi'nin huzurunda cezbeye kapılmış, ceryana kapılmış gibi tir tir titriyordu. "Ya Rasûlullah, Ya Rasûlallah!" diye sayıklıyordu. Sanki Rasûlullah karşısındaydı. Hayır, yanlış söyledim. Rasûlallah tam karşısındaydı. O'na bakıyordu. Ama biz göremiyorduk. Ama üstü başı perişan adam Allah'ın Habibi'ni görüyordu. O'nun aşkıyla kendinden geçmiş, O'nun güzelliğiyle başı dönmüş ve sayıklıyordu: "Ya Rasûlallah, Ya Rasûlallah!"
Rasûlullah'ın aşkıyla kendinden geçmiş bu garibin kılığına, kıyafetine bakıp ona acıyordu belki insanlar... O ise bize acıyordu. Rasûlullah'la aramıza giren mallara, mülklere, mâsivâya bakıp bizlere acıyordu. O hep Rasûlullah'la beraberdi. Bizlerse malla, mülkle beraber...

O Allah'ın Habibi'ne âşık olmuştu. Biz kadınlara, oğullara, mallara... Hangimiz acınacak haldeydik? Ya Rasûlallah! İmdat eyle bizlere!aşkından mahrum gönüllerimize... Gözyaşı dökmeyen gözlerimize... Seni göremeyen gözlerimize... Gül kokunu duyamayanlara... Ne olur ya Habiballah bırakma bizleri. İmdat eyle bizlere!

Medine, münevver belde. Nur yağan belde. Allah'ın Habibi'ni bağrında saklayan Medine!

Bir kardeşimle beraber yürüyoruz Medine sokaklarında. Kardeşim diyor:

"Şu ayaklarımızı bastığımız yerlere mutlaka Rasûlullah da ayak basmıştır. Aman dikkatli yürü, edepsizlik yapmayalım."

İçimden o ayak bastığımız toprağı öpmek geliyor. Birlikte eğilip öpüyoruz. Belki o toprağa ayakları arşa basan Rasûller Sultanı'nın ayakları değmiştir. Böylece dudaklarımız O'nun kadem-i şerifinin bastığı toprağı öpmekle şeref kazanır.

Keşke O mübarek bastığı toprak olsaydık. Keşke Kâinâtın Sultanı'nın ayağının tozu olabilseydik. Dönüp dolaşıyoruz. Allah Sevgilisi'nin yürüdüğü yollarda yürüdüğü yollarda yürüyoruz. Aman ya Rabbim ne saadet! O'nun yürüdüğü yollardan geçmek! Şükürler olsun Rabbim, sonsuz şükürler!..
Bir adam yere tükürmeye hazırlanıyor. Kardeşim ona engel oluyor. Elindeki mendili ona uzatıyor: "Sakın ha! Allah Sevgilisi'nin bastığı toprağa tükürülmez..." Adam hak veriyor. Bu incelik için ona teşekkür ediyor.
Evet, dönüp dolaşıp pervâneler misâli Yeşil Kubbe'nin karşısında oturuyoruz. Yeşil Kubbe... Aman ya Rabbim! Bu ne güzel bir yeşil... Ya orada yatan Güzeller Güzeli! Allah dostlarının aşkıyla kendinden geçtiği Allah'ın sevgili Habibi!

 

Şu yeşil kubbe altında
Cihanın güneşi yatar.
Mü'minler hep ravzasında
Gönüllere nurlar saçar.

 

Âlemlere rahmet O'dur
Ahmed-ü Muhammed O'dur
Hak "Habibim" demiş O'na
Gönüller O'nunla coşar.

 

O'nu seven erer Hakk'a
Gönül gözü O'na baka
Kalbi diri olanlara
Misk-ü amber gibi kokar.

 

Yeşil Kubbe etrafında
Muhammed'in sevdasında
Kendinden geçen âşıklar
Ne evlad düşünür, ne yâr

 

Ey Yeşil Kubbe altında
Yatan nurlu Muhammed'im
Şefaat etmezsen n'olur
Kıyamette benim halim.

 

Âciz Reyhan Muhammed'le
Gider Hakk'a O Ahmed'le
Yatar, kalkar, gezer, uyur
Tek ümidi Muhammed’de!..

 

 

Evet kardeşler! Bu günahkâr halimizle belki de ateş olacak yerimiz. Ama ümidimiz Rasûlullah'dır, O'nun şefaatıdır. Belki bize şefaat eder de kurtuluruz cehennemden...

Ya Rabbi! Habibin hürmetine bu günahkâr kulları cehennemde yakma!

Şu Yeşil Kubbe altında yatan gül kokulu, Nebiler Serveri hürmetine ...

Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi! Aman Ya Rabbi!

 

Abdullah Muhammed REYHAN