From: alperen koca
To: nur "efşan"

Peygamber Efendimiz döneminde İslamın tüm Arabistan'a ve dünyanın bir çok bölgesine yayılmasının temel nedenini kendimize sorduğumuzda alacağımız cevaplardan biri ve bence en önemlisi o dönemde az sayıda olan sahabenin kararlılığı ve İslamiyet'e olan sıkı bağlılığıdır. Çünkü o dönemde sahabe öğrendiğini hemen tatbik ederek kafada oluşabilecek şeytani vesveseleri de ortadan kaldırmışlardır ve günümüzde örnek alınması gereken davranışların da öncüleri olmaları bakımından saygıya değer nadir ve cennetlik insanlar olmayı hak etmişlerdir. Örnek bir milletin torunları olan bizler şu an anlaşılması hiç de zor olmayan acınası bir durumun içerisinde bulunmaktayız. Bunun nedenlerini hemen hemen herkes günlük yaşamlarında kendilerine sorma gibi bir zahmete(!) katlanmıştır. 

Bizler şu an alnı ak ve başı dimdik olanlardan olmamız gerekirken, maalesef yere bakmayı ve başını devekuşu gibi kumlara saklamayı erdem saymaktayız. Türkiye'de ve dünyada sayısı azımsanmayacak kadar fazla olan Müslümanların nedense sayıları kendileriyle karşılaştırılamayacak kadar az olan insan(!) gruplarına boyun eğmeyi zaruret sayabildiklerini anlamakta zorluk çekmekteyim. Bugün davamızı savunanların da başkaları olduğunu ve bu duruma şahit olurken bile her bakımdan eski duygular içerisinde kalabildiğimizi ve kalabilmeyi becerdiğimizi görmemek bizlere artık olağan bir tavır olarak gelebilmektedir. Bunun temel nedeninin ne olduğunu ve neden bu durum içerisinde bulunduğumuz kendimize sormaz olduk. Çünkü yavaş yavaş bitme ve tükenme noktasına gelen İslami kaygılarımızın veya İslam'a bağlılığımızın hiç bir kaygı güdülmeden tükenmeye yüz tutuğuna, normal bir olaymışçasına şahit olmaktayız. 

Şu an bizler için nelerin önemli olduğunu ve bizim gerçek(!) dünyamızın gereklerini sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bizler gerçekleri görme hususunda dahi acz içerisindeyiz. Bu hususta İsmet Özel'in " İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır" sözü, içinde bulunduğumuz durumu göstermesi bakımından takdir edilmesi gereken ve aynı zamanda şu ana kadar yabancı olduğumuz düşünme kavramını da içine katarak ne tür bir tavırda bulunmamız gerektiğini gösteren nadir söylemlerdendir. Dolayısıyla artık hangi dünyaya kulak kesilmemiz gerektiğini kendimize sorma zamanıdır. Başka bir deyişle bu soruyu kendimize soramayacaksak, inandığımız gibi davranmayı başaramadığımızdan davrandığımız gibi inanmaya başladığımızı kabullenmek hususunda mütevazi olmamız gerekir. 

Günümüz Türkiye insanının kaygılarına baktığımızda genelde bu dünyaya yönelik kaygılar içerisinde olduklarını rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Bu konuyu daha da açarsak günümüzde tartışılan konular iş, para, gelecek kaygısı ve buna benzer günlük, dünyevi kaygılardır. Yanlış anlaşılmaları önlemek amacıyla şu açıklamayı yapmayı gerekli görüyorum: İnsanların ihtiyaçlarının neler olduklarını ve bunların nasıl giderilmesi gerektiğini her ne kadar bilmiş olsam da insanların zaman ve değer verme hususunda değersiz bir kaygı içerisinde olduklarını kabul etmek zorundayım. Bunun nedenine gelince de, daha önceden de belirttiğim gibi insanların gerçek dünya kavramları hususunda karmaşa içerisinde bulunmuş olmalarıdır. 

Şuna hep inanmışımdır, insanların bu dünyadaki davranışlarının ölçütü diğer dünyaya inanışlarından gelmektedir. Diğer dünyaya inananın düşünme yapısıyla inanmayanın düşünme yapısının ve eylemlerinin hiç bir zaman bir olmayacağı su götürmez bir gerçektir.

Dünyada bu hususta zulmün ve kargaşanın daima Müslümanlar ve İslamiyet üzerinde devam ede gelmesinin temel nedeni de Müslümanların müslüman(!) oluşlarından utanmalarındandır. Bizler farklı ortamlara girdiğimizde veya ortamın bize ait olduğu durumlarda dahi ötekileşmeye, batılılaşmaya ve modernleşmeye çabalamakla kimliğimizin bir ötekileşmeden ibaret olduğunu kabullenmekteyiz. Günümüzde, kimliği olmayan veya kimliğinden utanan insanların azımsanmayacak kadar çok olduklarını rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Bu anlamda kimliği olmayan veya kimliğinden utanan bizlerin kimliklerini bizlere karşı silah olarak kullanabilmeyi başaran ötekiye karşı zafer elde edebilmemizin mümkün olmadığını düşünmekteyim. 

Bizler gerçek bir Muhammed Ümmeti olmayı bilemediğimizden, İslamiyet'i dahi başkalarından öğrenmeye çabalamayı normal görebilmekteyiz. Hıristiyanlığı bilmek için nasıl Hıristiyan olmak gerekmiyorsa bir Hıristiyanın Müslüman olmadan da İslamiyet'i bilmesi, onu hiç bir zaman Müslüman kılmaz. Dolayısıyla eylemlerimiz ve düşüncelerimiz birleşmedikçe Müslüman oluşumuz sorgulanması gereken bir durumdur. 
Davranışlarımızla başkalarına örnek olmamız gerekiyorken maalesef davranışlarımızın modernliğine ilişkin sorgulamaya gidebilmekteyiz. Bizim bize faydamız dokunamıyorsa, bizden olmayan birinin bize faydasının dokunmasını beklemek bize yakışmayan bir tavırdır. 
Güzel bir söz vardır: " Bugün borç alan yarın emir alır." Günümüz Türkiyesini özetleyen bu söz maalesef bizler tarafından normal bir davranış veya tutum olarak görülebilmektedir. Kısacası onlar bizden korkmakta iken, ne gariptir ki biz varlığımızdan(!) utanmaktayız. 

Sonuç olarak bizler gerçek bir Muhammed ümmeti olamadığımızdan veya olmayı gereksiz gördüğümüzden hakir görünmeyi varlığımızın (!) kanıtlanması açısından değerli görebilmekteyiz. Bu hususta şu an için hemen yapmamız gereken, örnek alınması gereken döneme yani, sahabe dönemine bakarak nasıl davranılması gerektiğini öğrenmek ve tatbik etmektir. Şunu aklımızın bir kenarına yazmamızın vaktidir: Bugün kardeşlerimize yapılan zulmün benzerleri daha önceden de vardır; bugün zülüm gören Filistinli kardeşlerimize yapılan zulmün sindirme ve yok etme işlemi bittikten sonra diğer Müslümanlara karşı da harekete geçilecektir. Sizleri şu an için Filistinliler ve zulüm gören tüm Müslümanlar için içten dua etmeye ve bir şeyler yapmaya davet ediyorum. 
Zulmedenler daima yenilmeye mahkumdur, tarih bunun açık bir kanıtıdır...