HER AN BİR SIRATTIR
SIRAT..
Ötelerde değil, yanı başımda
ve şimdi..
İçinde yaşadığım, bulunduğum 'an'da adımlıyorum o köprüyü. Ya
geçiyorum yada düşüyorum. Dünyanın, sırat köprüsünün görünen kısmına verilen
diğer bir isim olduğunu kavrıyorum o an.
Varlık alemi, nasıl da bir var
bir yok arası titreşiyor, hayret! Resmen titriyor. Sanki, sonsuz bir karanlıkta
an-be an flaşlar patlıyor. Her şey, varlık sahnesinde boy göstermeye başladığı
an da, yokluğun uç sınırına da varıveriyor. Atom boşluk, hücre boşluk, dünya
boşluk, uzay boşluk. Zerreden küreye her şey boşlukta asılı durmakta ve yokluğun
o uç sınırına kadar geliveriyor. Öyleyse, "yokluğun uç sınırıdır dünya" diyorum,
"adımladığımız sırattır."
Önce, felsefe gözüyle bakıyorum. O sıratın
altındaki boşluğu ve yanı başındaki yokluğu gözlüyorum. En küçüğünden en
büyüğüne, her şeyin nasıl olup da yokluğa yuvarlanıvermediğine hayret ediyorum.
Müthiş bir hızla adımlıyorlar sıratlarını ama düşmüyorlar!( 1
)
Neden sonra, yumuşak ve
sonsuz bir iple varlık aleminde asılı olduklarını fark ediyorum. Acizliklerine
rağmen, ne kadar da haşmetli duruyorlar öyle.
"O gördüğün vahdet ipidir"
diyor bir ses, "seni dağılmaktan kurtarıyor". Kulak veriyorum, uzaklardan ama
yanı başımdan geliyor: "Uzatılan rahmet ipine neden bağlanmıyorsun?" diyor, "Din
gününün sahibi olan alemlerin Rabbine." ( 2 )
Önce uzak görüyor, ciddiye
almıyorum. Oysa, Yaratıcıyla aramdaki bağı kopardığım her an da, sırattan
düşüyorum ve kaybediyorum. Bir koca deveyi yardan uçuran bir tutam ot misali.
Manen dağılıyorum. Dıştan bakınca var gibiyim, ama gerçekte yok oluyorum. İşte o
an cehennem hayatı da başlayıveriyor.
Sonra, yokluğun sınırından
döndürülen her şeyi hatırlıyorum; vahdet ipini. Din gününün sahibi olan
alemlerin Rabbini. Kendimi de dahil ediyorum, o müthiş tevhidin, her şeyin
içine. Kurumuş olan aklım, yeşermeye başlıyor vahyin ışığında. Koca koca
alemleri içine alan bir kalbe sahip olduğumu fark ediyorum. En önemlisi de,
sevildiğimi.
İsteyerek, "iyyake na'büdü ve iyyake nestain"
diyorum.(3) Nurlanıveriyor sıratım. Önde Resul-i Ekrem ve ardından
milyonlar geçiyor o köprüden. An be an. "ihdinas'sırat el-mustakîm.
Sıratallezine en amte aleyhim" diyerek. ( 4 )
Derken, felsefenin ayak
seslerini duyuyorum cehennem tarafından. Düşüyorlar maalesef, düşüyorlar..
"gayril mağdubi aleyhim veleddallin." diyorum, hamd ederek.( 5
)
Düşmemek için, Rabbime "Fatiha" ile arz
ediyorum halimi. Açmak ve aşmak için o köprüyü..
Sırat! Ötelerde değil,
yanı başımda ve şimdi. Vahdet ipine sımsıkı sarıldığım 'an'da geçiyorum onu.
Ahirete aktarabildiğim 'an'da..
Değilse...
Aykut
Tanrıkulu
Dip notlar :
( 1 ). Dünya,kendi etrafını roket hızında dolanıyor ( saatte 1800
km )
Güneşin etrafını ise,top
mermisinin 70 katı bir süratle dolanıyor(saatte 107.000
km)
Galaktik döngüsünü ise, saatte
tam 1.000.000 km'lik çılgınca bir süratle
katediyor.
An be an.. ama
dağılmadan.
( 2 ). Fatiha suresi : 2-3
( 3 ). Fatiha suresi : 4
( 4 ).
Fatiha suresi : 5-6
( 5 ). Fatiha suresi : 7