HERHANGİ BİRŞEY
BULUNDUĞU ZAMAN NE YAPILMALIDIR?
(LUKÂTA)
2038 Önce "Lukâta"
kelimesi üzerinde duralım. Lugatta; yerden alınıp kaldırılan mala verilen isimdir. Kaybedilmiş, düşürülmüş bir mala da; genellikle yerden
kaldırıldığı için bu isim verilmiştir. Sokağa
bırakılmış çocuğa "Lâkit" denilir. İnâye'de: "Lâkit ile lukâta; lâfız ve
mana itibariyle birbirine yakındır. Lâkit; fakirlikten veya zinâ töhmetinden
korkularak hamam kapısına veya yol üzerine bırakılan çocuktur. Lukâta ise;
sâhibi bilinmeyen ve yerde bulunan maldır" denilmektedir. İslâmi
ıstılahta da: "Herhangi bir yerde bulunan ve sahibi
bilinmeyen mala lukâta denilir" tarifi esas alınmıştır. Kelime manasıyla,
ıstılâhi manası arasında fark yoktur.(156) Yerde bulunan
birşeyin; alınıp-alınmaması hususunda ûlema ihtilâf etmiştir. Bir kimse lukâtayı yerden aldığı takdirde; sahibine vermeyeceğini
(Nefsine mağlup olacağını) bilirse, yerde bırakması farz olur. Eğer sahibine vereceği hususunda kendine güveni varsa ve almadığı
takdirde kaybolacağını (Zannı gâliple) bilirse, kaldırması vâcip olur.
Fakat böyle bir tehlike sözkonusu değilse alıp-almama
hususunda muhayyerdir. Bu durumda da lukâtayı almak mübahtır.(157)
Feteva-ı Hindiyye'de "Farklı görüşler" zikredildikten
sonra: "Âlimlerimizin tercih ettiği kavil; lukâtayı yerinden alıp kaldırmanın
daha efdal olduğudur. Muhıyt'de de böyledir"(158) hükmü kayıtlıdır.
2039 Resûl-i Ekrem
(sav)'in: "Lukâtanın (Bulduğun malın) özelliklerini
iyi tanı, sonra onu bir sene târif ve ilân et" buyurduğu bilinmektedir.
Hanefi fûkahası: "Herhangi birşey
bulan kimse; onu sahibine vermek için aldığına dâir şâhid tutar. Bulduğu yerde
ve insanların cemaat halinde olduğu mahalde: "Ben bir
lukâta buldum. Sahibini bilmiyorum. Kaybeden gelsin ve malını târif etsin,
kendisine vereyim" diye ilân eder. Lukâta kendi yanında "Emânet" hükmündedir. Bulduğu malın
değeri bin dirhemden (veya yüz dinar'dan) fazla ise, sünnet gereğince bir yıl
ilân eder"(159) hükmünde ittifak etmiştir. Mecelle'de: "Bir kimse yolda yahud
diğer mahalde bir şey bulup da, kendisine mal olmak üzere ahz etse gasıb
hükmünde olur"(160) buyurulmuştur. İbn-i Abidin
(lukâtaya) "Şahid tutulan kimselerin âdil olması
şarttır. Şâhid tutmada; lukâtayı yerden alıp kaldıran kimsenin "Benim yanımda
bir buluntu vardır. Bunu arayan bir kimseyi işitir ve görürseniz haber veriniz,
bana müracaat etsin" demesi kâfidir. Lukâtanın bir ve
birden fazla olması arasında fark yoktur. Çünkü lukata cins isimdir.
Bilhassa bu zamanda lukatanın altın veya gümüş olduğunu belirtmek vâcip
değildir. Lukâtayı ilân edene "Münşid", lukâtayı arayan kimseye
"Naşid" adı verilir. Lukâta bulan kimse; sokaklar, çarşılar, mescid kapıları ve
kahvehaneler gibi insanların toplandığı yerlerde "Ben bir lukâta buldum, arayan
kimseye tesâdüf ederseniz, bana yollayın" diye ilân eder. Çünkü bu gibi
yerlerde yapılan ilânlar çabuk duyulur. Bununla beraber
lukâtanın bulunduğu yerde ilân edilmesi daha evlâdır. Çünkü sahibi orada
arar"(161) hükmünü zikreder. Şimdi bu ilân ne kadar
devam eder? sualine cevap arayalım. Essah olan kavle
göre; "- Artık sahibinin aramaktan vazgeçtiğine
kalben kanaat getirilinceye kadar" sürer. Bu İmam-ı
Serahsi'den nakledilen kavildir. Hidaye ve
Muzmerat'ta bu esas alınmış; Cevhere'de ise
"Fetvâ bu kavil üzeredir" diye zikredilmiştir.
Bu kavil zahir-i rivâyete muhâliftir.
Zahir rivâyete göre; târif ve
ilân müddeti -Lukâta az olsun, çok olsun- bir senedir. Buna göre bazıları
"Her Cum'a", bazıları "Her ay", bazıları ise "Her altı ayda bir târif ve ilân
olunur" demişlerdir.
2040 Eğer lukâta;
beklemeye tahammülü olmayan veya bekletildiği takdirde özelliğini kaybedecek bir
mal olursa; Kadı'nın (Hâkim'in) huzurunda satışı yapılır ve parası muhafaza
altına alınır.(162) Malın sahibinin bulunması halinde; malın değeri (Parası)
kendisine teslim edilir. Eğer bu satışa râzı olmazsa; ikâle (Satışı bozma) hakkı
vardır.
2041 Lukâtayı bulan ve sahibine vermek niyyetiyle, şâhid tutarak
alan kimse; bütün arama ve gayretlerine rağmen sahibini bulamazsa ne yapacaktır?
Hanefi fûkahası: "Eğer
lukâtayı bulan kimse; çok fakir ve muhtaç bir kimse ise, ilân müddetinin
tamamlanmasından sonra kendi nefsine harcayabilir. Zengin ise; sahibinin adına fakirlere
tasadduk etmesi gerekir. Bunun dışında; "Beytü'lmal'e" konulmak üzere,
Ulû'lemr'e veya Kadı'ya (Hâkim'e) teslim edebilir"(163) hükmünde
müttefiktir. Lukâtayı bulduktan sonra; şâhid tutan ve
ilân eden kimse, herhangi bir kusuru olmadan bunu kaybederse, tazmin etmek
mecburiyetinde değildir. Çünkü o lukâta; yanında
emânet hükmündedir.(164) Kasdı ve kusuru olmadığı
süre içerisinde; emânet'in, zâyi olmasından mes'ûl olmaz. Ancak şâhid tutmaz ve
ilân etmezse; kaybolması durumunda ödemek
mecburiyetindedir.
Emanet ve
Ehliyet - İslam İlmihali
YUSUF
KERİMOĞLU