Filistin,Filistin
Tarihin derinliklerinden gelen iki Filistin, tevâfuklarıyla günümüzde buluşuyorlar.
Talut, Calut’a karşı savaşacak ordusuna; “Allah bizi imtihan edecek. Bu nehirden bir avuçtan fazla su içmeyelim” demişti. Fakat çoğunluk onu dinlemedi. İçenler savaşamayacak hale geldiler. Nehrin öbür yakasına geçemediler. Yatıp keyiflerine baktılar.
İmtihanı kazananlar sayıca az olmalarına rağmen cihadda muvaffak oldular. O zamanlar çocuk yaştaki Hz. Davud (as), attığı sapan taşıyla pür silâh ve zırhlı, dev gibi Calut’u yere serdi. Zamanın en güçlü kavmi Amelikalı’lara gâlip geldiler.
Şimdi Ortadoğu’da çağlar geçti. Kavimler değişti. Dinler değişti. Zalimlerin ve mazlûmların ismi değişti. Değişmeyen birkaç şey kaldı. Toprak değişmedi. İnsanların fıtratına kazınmış duygular değişmedi. Nefis ve şeytanın hileleri de değişmedi.
Değişenler ve değişmeyenler, sanki kader-i İlâhînin hâkimiyetini vurgularcasına birbirine tevâfuk etmeye ve karşılığını bulmaya başladı.
Zaten öyle olmasa biz, başka türlü nasıl ders alırdık. Aynı hâdiseler gözümüze sokarcasına aynen tekrarlanmasa, göreceğimiz yok.
O günkü Amelika’nın yerini, geldi başka bir millet aldı. O zamanın sihirli su akıtan nehrin yerini başka bir sihirli ve mu’cizevî su aldı. Petrol sanki o sihirli su. Onu midesine alanlar, köşkler, saraylar yaptırdılar. Sırt üstü yatıp keyiflerine bakıyorlar. Ne maddî, ne de mânevî cihadda hiç bir katkıları yok.
Büyükler rahatına bakarken, Hz. Davud’un (as) yaşındaki çocuklar karşılarındaki modern ordulara karşı aynı şekilde taşlarla zafer kazandılar.
Çocukların zaferini görenler neden sonra otuz yıldır peşine düştükleri yabancı ideolojilerin boş olduğunu görerek çocuklara katıldılar. Fakat o zaferi de yönetemiyorlar.
Nüfus potansiyelinin, Musa’ları ve İbrahim’leri fark ederek, önünü kesmek için çocuk katliâmı yapan Firavunların ve Nemrutların yaşadıkları topraklar da, o bölgeye fazla uzak değil. Sanki tarihin tüm Nemrutları ve Firavunları, Şaron ve şürekâsı olarak tekrar arz-ı endâm etmişler.
Aynı topraklarda etrafına bevledilen hatıraların kurtarılması Talut’u o zamanki mazlûmlara ve mü’minlere lider ve komutan yapmıştı. Şimdi bakalım İsrail askerlerinin bevlettikleri ve kirlettikleri karargâh, kimi lider yapacak ya da kimin liderliğini teyid edecek.
O topraklar çağlar boyunca vasıtaların, dâvâların, ideallerin ve hakkın şiddetli mücadelelerine sahne oldu. Kısa vadede vasıtalar, dâvâlar ve idealler gâlip geldi. Uzun vadede ise her zaman hak gâlip gelecek.
Ay-yıldızın zaafa uğramasıyla kızıl yıldızı ideal ve dâvâ edinen Filistinliler, Davud’un (as) yıldızını bayrak edinenlere mağlup oldu.
Birisi riyakârâne de olsa binlerce sene önce ihanet ettikleri, katlettikleri ve bin bir türlü ezâ ve cefâ ettikleri peygamberlerinin hatırasında ısrar ederken, öbürleri kendilerini bedeviyetten ve vahşetten kurtararak, bir zamanlar dünyanın efendisi yapan son Peygamberden (asm) gaflet ettiler.
Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi, eski peygamberlerinin dâvâlarına sahip çıkanlar birden tokat yemiyorlar. Demek ki uzun vadede hak din mutlaka gâlip gelecek. Dalâlette olanlar, fitne, fesat ve zulüm ehli olanların tokat yeme zamanları yakındır.
Peygamberimiz (asm); “Âhir zamanda mü’minler ve İsrailoğulları arasında o topraklarda şiddetli bir mücadele olacak ve mü’minler kazanacak. Hatta taşlar bile, arkasında saklanan Yahudi’den haber verecek” dediğinde, etrafındakiler garip garip yüzüne baktılar. Çünkü son Yahudi de, o tarihten beş-altı asır önce Romalılar tarafından sürülmüştü. Bu kadar insan nasıl toplanacaktı oraya. Kim ve hangi kudret toplayacaktı.
Beşer, hatalarıyla kadere fetvâ verdirdi. Tarih yeniden yazıldı. Kahramanlar ve roller yeni kostümleriyle karşımıza çıktı. Dünyada katliâmdan korkan İsrailoğulları, kaderinden korktuğu için Hz. Süleyman’dan (as) kendisini rüzgâra bindirerek Hindistan’a yollamasını isteyen kişi misali, hepsi de nasıl olduysa son Peygamberin (asm) işâret ettiği yerde toplandı. Bir mu’cize gerçekleşti. İnşaallah tamamlanacak.
Onlar için kurtuluş yok mu? Kaderleri kaçınılmaz mı? Sadaka belâyı defeder, zulüm ise öne alır. Adalet ve zulüm, feleğin çarklarını yönlendirecek, en azından hızını değiştirecek iki kuvvet. Çünkü kaderin yanında atâ da var.
Şimdilik zulüm önde. Fakat zulüm o kadar dehşetli ve âfâkı sardı ki, belki de hadisteki taş misali gerçekleşiyor. Katledilen Filistinli çocuklar için, en taş kalpli milletler ve insanlar dahi arkasında saklanan Yahudi’ye ve zulmüne karşı çıkmaya başlıyor.
Yazının icad edildiği devirden bu yana geçen yaklaşık sekiz bin yıl içerisinde bu topraklarda neredeyse elli seneyi geçen bir barış ve huzur dilimi olmamış. Hep kan, hep zulüm. İslâm’ın hâkim olduğu on dört asır hariç. O dönem Filistin için altın çağ olmuştur. Yirmi askerin, her dinden ve her medeniyetten insanın huzur ve güvenini asırlarca sağlaması Kur’ân-ı Kerîm’in bir mu’cizesidir.
Tarihin derinliklerindeki Filistin ile, Saadet asrındaki Filistin gelip bir noktada buluşacaktır. Âkıbet müttakîlerin ve inananlarındır. İnşaallah o topraklar yine, dünyanın en huzurlu topraklarından biri olacaktır...

Hasan Güneş