BİR ÜMİTSİZLİĞİN ANATOMİSİ

200 seneden beri hala bir rejim arayışındayız. Padişahlıktan memnun olmadık, adı herneyse İngiltere gibi bir model denedik. Parlamento kuruldu, bilmem ne oldu, gene bir şey anlamadık. Anladığımız tek şey küçüldüğümüz, ve zayıf düştüğümüz.

Kaybedilen savaşlar, ıstırap ve çileler sonucu bu gün İttihat ve Terakki yerini İT kısaltmasına bıraktı. Bu bir aydınlar hareketi değil, militer ve uzlaşmaz bir hareketti. Bu hareket koskoca bir Birleşik Devleti küçücük bir Ulus Devleti haline getirdi.

Daha sonra kendisine çokça umut bağladığımız bir Cumhuriyetimiz oldu. İlk yıllarda tarihlerin gizlemeye çalıştığı kadar çok baskı yapıldı. Ancak 25. senenin sonuna doğru millet birazcık nefes alabildi. Sonra yine aynı düzen.

80 öncesinde bu rejimi de beğenmedik. Kimimiz Şeriat istedi, kimimiz Sosyalizm, Komünizm, Kapitalizm, Liberalizm vs. Bunlardan hangisini getirseydik de sonuç değişmeyecekti. Ama gerçek ihtiyacımızı bilemedik, birbirimizi yedik. Bu acılar hala herbirimizin yüreğinde gizli bir yerde duruyor.

Özal’dan sonra refah düzeyinin biraz yükselmesi, ideolojinin yerini para sevgisine bırakması da derdimize çare olmadı. Eskinin devrimcileri, ülkücüleri, mücahitleri ya sefalete veya kapitalizmin baş köşelerine transfer oldular.

Refahyol dönemi beni heyecanlandırmıştı. Sanki birşeyler değişecek gibiydi. Ama mücadele etmeyi başaramadılar. Kimsenin elindeki imkanları öyle kolayca terketmek istemeyeceğini hesaplayamadılar. Öyle bir sacayağı oluştu ki, kimi bir daha iktidarı ancak rüyasında görebileceğini düşündü, kimi kredi musluklarının kapanması bir tarafa yediklerinin kusturulacağını hesapladı, kimi süresini uzatmanın ve Devletin başında kalmanın hesaplarını yaptı, kimi de sömürünün sona erdirilmesinin İrtica olacağını zannetti.

Poker bilmeyen hükümet birkaç blöften sonra tarihe karıştı. Kimse bu yola baş koymamıştı. Cesareti olmayanların izzeti de kalmamıştı, maalesef. Yıllarca memleketin maskarası oldular. Bu arada yolsuzluk bütçeleri artık milyar dolarlarla ifade edilmeye başlanmıştı ama olsundu. İrticadan kurtulmuştuk ya. Kimsenin elinin kesilmeyeceği konusunda garantimiz vardı. Ama İrtica her ne karın ağrısıysa hala en büyük tehlike idi.

Bu arada geldiğimiz nokta yabancısı olmadığımız bir noktaydı. Duyun-i Umumiye’yi bilirsiniz. Ekonomimiz yine aynı bu günkü gibi perişanken, Yahudiler o zaman Filistin’de bir karış toprak için bütün borçlarımızı üstlenmeye hazırdılar. Kabul etmedik, gitti. Bu gün Manavgat’ı satarsak yine kurtulabiliyoruz. Yani döndük dolaştık İttihat ve Terakki sayesinde yine aynı noktaya bu defa Cumhuriyetin fikri hür vicdanı hür fertleri olarak geldik. Bu rejimi ne yaparsak yapalım karganın klavuzluğundan kurtulamıyoruz.

İşte zurnanın zırt dediği yer burası Demek ki bizim problemimiz rejim problemi değil. Peki ya nedir? Ne olacak:

    1. Herkesin hukukuna saygı
    2. Ahlak
    3. Adalet
    4. Militer güçlerin yönetimden uzaklaştırılması

Sizce ekonomik ve siyasal krizden kurtulmanın başka bir yolu varmı?